Mitolojik, dini, edebi klasik veya modern eserlerdeki yaşama dair örneklerin sadece işletme, yönetim ve liderlik konusunda değil, her alanda insanoğlu için paha biçilmez bir hazine olduğuna yürekten inandığımı bu WEB sitesinde çeşitli vesilelerle belirtmiş bulunuyorum.
Bu nedenle de geçmişte işletme, yönetim, ekonomi ve sosyokültürel konularla ilişkili çeşitli eserleri tanıtmış, açıklamalar ve yorumlar yaparak yayınlamıştım.
WEB sitemizdeki bu yazımızda Nobel ödüllü John Steinbeck’in (1902-1968) ekonomik konuları okuyuculara bir ders niteliğinde sunan ‘Gazap üzümleri’ adlı eseri ilgili açıklamalar ve yorumlar yer alıyor. Yazarın 1929-33 arası ABD temelli büyük bir ekonomik buhranın ülkedeki toplumsal etkilerini son derecede başarılı anlattığı eser, türünün önde gelen örneklerinden biridir.
İşletme, yönetim ve ekonomi alanı ile ilişkili edebi eser ve yorumlara ilgi duyan meslektaşlarıma keyifli okumalar dilerim…
…………………………………….
Gazap Üzümleri ; Özet
Bir barda çıkan kavgada cinayet işlediği için on yedi yıl hapse mahkûm edilen, Tom Joad dört yıl sonra şartlı tahliye ile serbest bırakılmış olup, Oklahoma’da yerleşik ailesinin evine dönmektedir.
Bölgedeki çoğu çiftçi gibi Joad ailesi de, toz fırtınalarından, susuz kurumuş arazilerden ve yaşadıkları ekonomik buhranın yarattığı finansal sorunlardan dolayı sahip oldukları topraklarını kaybetmişler ve amcalarının çiftliğine geçici olarak yerleşmişlerdir.
Traktörlü/makineli ekim ve hasada başlamış büyük toprak sahiplerinin de düşen tarım işçisi talepleri nedeni ile, aile artık yaşadığı toprakları terk etmeye ve California’ya göç etmeye karar vermişlerdir.
Ailenin hayalleri ve ümitleri artık California bölgesindedir. Bölge toprakları verimlidir, meyve bahçelerinde çalıştırılmak üzere binlerce işçi alınacağına dair haberler gelmektedir.
Tom önceleri şartlı tahliyesi nedeniyle karşı çıkmasına rağmen, daha sonra ailenin kendisine ihtiyacı olabileceği düşüncesi ile riski göze alır ve hep birlikte yola koyulurlar.
13 kişilik aile ve vaizliği bırakmış köylerinin eski papazı Jim Casy, hep birlikte kırık dökük, bir kamyonla batı istikametinde tek devlet yolu olan Route 66’da California’ya doğru yola çıkar.
Yolda Wilson ve daha sonra da Wainwright ailesi Joad’lara katılır. İlk günlerde geçtikleri komşu eyaletlerde herkes, insan dolu hurda kamyonu hayretle süzmekte, bazı yerlerde onlara acıyarak yardımcı olmaktadır.
Ama Batıya doğru yaklaştıkça, yöre halkları, onları ‘Okie’ adı ile aşağılayarak kuşku ve düşmanca karşılamaya başlar. Bu arada yolda önce büyükbaba, sonra da California sınırı yakınlarında büyükanne hayatını kaybeder.
California’ya yaklaştıkça karşılaştıkları olaylar ve yayılan haberler daha önce kendilerine söylenenlerin yanlış ve yanıltıcı olduğunu işaret etmektedir. Aile üyelerinin hayalleri ve düşlerini kıracak tüm engellemelere rağmen, anne Joad’ın sarsılmaz inancı aileyi ayakta tutmakta, yola devam azmini sürdürmektedir.
California bölgesinde meyve bahçelerinde makineleşme düzeyi daha yeterli bir düzeyde olmadığından işçi talebi vardır, ama ücretleri daha düşürmek isteyen bahçe sahibi işverenler, gerçek talepleri yerine yüksek sayıda talepler bildirerek işçi arzını arttırmakta, böylece de ücretlerin asgari düzeylerde oluşmasını sağlamaktadırlar.
Sonuç, yanıltıcı bilgilendirmelerle karlılıkların arttıran toprak sahibi işverenler, ve bir öğün yemeği karşılayamayacak düşük işçi ücretleri ile iş bulan az sayıda göçmen yanında, her gün bölgeye akın akın gelen göçmenlerin oluşturduğu büyük bir işsizler ordusudur.
İlk olarak ailenin büyük oğlu Noah yola devam etmeyi bırakır ve ayrılır. Aile ölümler haricinde ilk firesini vermiştir. Daha sonra birlikte yola devam ettikleri Wilson’lar da sağlık sorunları nedeni ile yolculuğa devam etmekten vazgeçerler.
Büyük kız Rose of Sharon’un (Rosasharn) eşi Connie de seyahate devam etmek istememektedir. Ailesine bağlı olan hamile karısını daha sonra buluşmak niyetiyle terk eder ve o da ayrılır.
Bir zaman sonra bölgede başlatılan bir grevi kırmak maksadı ile aileye çok düşük ücretle de olsa şeftali toplama işi teklif edilir. Ama aynı yerde grevdeki işçileri örgütlemeye çalışan eski vaiz Casy grev kırıcılar tarafından öldürülünce, öfkelenen Tom da, ailesinin yanına dönmeden önce vaiz Casy’nin katilini öldürür. Tom’un tutuklanacağından korkan Joad’lar ailece birlikte şeftali çiftliğini terk eder. Başka bir bölgede pamuk toplama işine başlarlar.
Tom ise artık bir dönüşüme girmiştir. Artık o da ölen dostu vaiz Casy gibi işçi haklarının destekçisi, mücadelecisi ve örgütçüsü olmaya karar verir.
Pamuk sezonu sona erdiğinde, Joad’lar yine iş bulmakta zorlanırlar. Artık göçmen evlerinde de yer bulamamaktadırlar. Barınak olarak buldukları boş bir vagonu başka bir aile ile paylaşarak kullanmaktadırlar. Bu arada büyük kız hamile Rose of Sharon hastalanır ve bebeğini kaybeder.
Bölgede bitmek bilmeyen yağmurlar ve seller başlamıştır. Bir zaman sonra kaldıkları vagon barınak yükselen sular nedeni ile dolmaya başladığında, aile, küçük bir çocuk ve açlıktan artık ölüm eşiğindeki babasının yaşadığı boş bir ahıra yerleşir.
Küçük çocuk, babasının günlerdir yemek yemediğini ve gıda alamadığını söylediğinde Rose of Sharon (Rosasharn), kendi çocuğunu emziremediği göğüslerinde biriken sütünü ölüm eşiğindeki aç adamı doyurmak için teklif eder.
Ailenin kalan tüm bireyleri büyük kızlarının duyarlı teklifini davranışları ile onaylayarak dışarı çıkarlar…
“…Rosasharn, çıtırtılarla dolu ahırda bir an hareketsiz oturdu. Sonra yorgun vücudunu doğrulttu, yorganı çevresine daha sıkı sardı. Köşeye doğru süzüldü, yerde yatan solgun yüze, korku dolu gözlere baktı…Yavaşça adamın yanına uzandı.
Adam gözlerini açarak ‘Hayır’ anlamında başını ağır ağır iki yana salladı.
Rosasharn yorganın bir ucunu bollattı, tek göğsünü açtı. ‘Hadi, bunu yapmalısın…’ dedi.
Eser, bebeğini kaybetmiş Rose of Sharon’ın(Rosasharn) günlerdir ağzına lokma koymamış aç adamı süt dolu göğüslerinden beslemesi ile sona erer.
……………………………….
Steinbeck, 1930’larda büyük buhran zamanında felaket, zorluk ve engeller karşısında onurunu koruyarak ayakta kalmaya çalışan bir ailenin mücadelesini, dönemin ekonomik panoramasını ustalıkla sergileyerek anlatmaktadır.
Büyük bir ekonomik buhran, teknolojik gelişmenin yaratıcı yıkım etkisi, toprak mülkiyetinde sermaye-taraflı ayırımcılık, maksatlı olarak düşürülen işçilik talebi, düşük talep-yüksek arz sonucunda yoksulluk sınırında oluşan emek geliri, emekçilerin sermaye karşısında gücünün yetersiz kalması…
…Kısaca ‘Gazap Üzümleri’ öyküsünde karakterler ve roller, olaylar, tepkisel davranışlar, hepsi ama hepsi gerçek ekonomik olaylar dizisi içinde aktarılmıştır…
O halde şimdi kısaca eserde güçlü bir şekilde sergilenen pozitif ve normatif kökenli ekonomik olaylar dizisine bir göz atalım…
1929-1933 ABD Merkezli Dünya Ekonomik Bunalımı
ABD’de başlayan 1929-1933 Dünya Ekonomik Bunalımı yerel kaynaklı ama küresel ölçekte toplumların her kesiminde olumsuz etkilerini 43 ay boyunca sürdüren ekonomik bir dalgalanmadır.
Tanımı üzerinde bir önkabul bulunmamasına rağmen, olumsuz bir ekonomik dalgalanmanın buhran niteliğini kazanması, genellikle %20’nin üzerine çıkan işsizlik oranıyla birlikte uzun süren bir durgunluk dönemi ile oluşmaktadır.
Buhranın nedenlerinden biri Amerikan ekonomisinin üzerinde söz sahibi büyük şirket sayısının çok düşük sayıda olması; ve tek bir holdingin bile iflasının ekonomiyi yeterince sarsabilecek bir etki yapabilecek bir piyasa ortamının oluşmuş bulunmasıydı.
İkinci bir sebep yine ABD’de finansal sistemin ve bankacılık kuruluşlarının kötü yapılanmış olması; sistemin etkili ve verimli olarak çalışabilmesini temin edecek sermaye esasları, rezerv ve kredi oranlarını belirleyen yasaların ve regülasyonların bulunmaması idi.
Son sebep ise liberal ekonomi anlayışına göre ülkeyi idare eden zamanın ABD yönetiminin oluşan krize zamanında müdahale etmek istememesiydi. Daha sonra başlatılan makroekonomik müdahale girişimleri ise krizi engellemede geç kalmış, başarılı olamamıştı.
Buhran sonucu başta ABD olmak üzere diğer sanayileşmiş toplumlarda mal ve hizmet talebi azalmış, bunların doğal sonucu olarak büyük bir işsizler ordusu ortaya çıkmıştır.
ABD toplumu büyük buhranın olumsuz etkilerini yaşamış toplumlardan biridir.
Teknolojik Gelişimler ve Yaratıcı Yıkım Etkisi
Ekonomi bilimi uzmanlarının çalışmaları ve ampirik sonuçlar gelişmiş ülkelerde gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYİH) artışındaki etkili faktörlerden önde geleninin teknolojik gelişme olduğunu göstermektedir.
Ama ekonomik büyümenin önemli ve olumlu etkileyici bileşeni olan teknolojinin, yıkıcı etkileri de olabilmektedir.
Avusturyalı ekonomist Joseph Schumpeter’in (1883-1950) tanımladığı ‘Yaratıcı Yıkım’, toplumda yeni teknolojilerin eski teknolojilerin yerine geçtiği, duruma uyum gösteren yeni işletmelerin eskilerinin yerini aldığı, kurumsal ve bireysel yeni yetkinliklerin eskilerini gereksiz hale getirdiği bir süreç olarak tanımlanmaktadır.
Ekonomik ve hatta siyasi olarak kazananlar ve kaybedenlerin bulunduğu bu sürecin en büyük kaybedenleri işgücü piyasalarındaki emekçilerdir ve tarihte yeni teknolojilere en büyük karşı koymalar da genellikle bu kesimden gelmiştir.
1811 yılında İngiliz tekstil işçileri, iş gücünden tasarruf sağlayan makineler nedeni ile işsiz kalacaklarını düşünerek çeteler halinde fabrikalara saldırarak, makineleri kırarak, mucit ve fabrika sahiplerini hedef alıp evlerini yakıp yıkarak, hatta suikastler gerçekleştirerek takriben iki yıl süren şiddetli bir savaş başlatmışlardı.
Adını, isyandan önceki yıllarda bir öfke sonucu rastladığı bir makine tezgahını kıran, ve sonraki dönemlerde destansı bir şekilde isyan hareketinin başı olarak folklorik bir karaktere dönüştürülen Ned Ludd’dan alarak ‘Luddist İsyanları’ olarak bilinen bu savaş, teknolojik gelişme yönelimini tabii ki durduramadı.
Ama 1820’lerden sonraki ‘Modern Zamanlar’ olarak adlandırılan 250 yıllık dönemde toplumlarda teknoloji destekli ekonomik büyüme sürdürülebilir bir şekilde gelişirken, kaybeden ve zorlanan taraf genellikle işçi sınıfı oldu.
Küresel toplumlar arasında en zengini ve gelişmiş olanı ABD’de de büyümenin bedeli olan yaratıcı yıkım, bilhassa emek ile çalışan kesim üzerinde olumsuz etkilerini her dönemde gösterdi.
Toprak ve Üretim Kaynakları Mülkiyeti
Mülkiyet hakkını insanlar için doğal bir hak olarak kabul etmiş düşünürler ve kapitalist sistem taraftarlarına göre, kullanma karşılığı rant ödemek koşulu ile doğa-toprak herkesin üzerinde hak iddia ettiği bir üretim faktörüdür. Başka bir deyişle toprak sözkonusu rant’ı ödeme kabiliyeti bulunanlar tarafından sahiplenilebilecek bir üretim faktörüdür.
Ama aksi görüşte toplumcu bakış açısına sahip düşünürlere göre tarım arazileri ve toprak tüm insanların doğal ihtiyacını karşılayan kamu kaynaklarıdır… Onların mülkiyet konusu yapılarak bireysel sahiplenilmesi ve kar kaynağı olarak kullanılması kitlesel ölçekte yaygın acılara yol açar, toprakta çalışanları mülksüzleştirir…
Fransız devriminin önderlerinden Francois Noelle Babeuf (1760-1797) toprağın herkese ait olduğunu; beslenme için yeterli olandan fazlasını elde etme ve mülküne geçirmenin sosyal bir hırsızlık olduğunu ortaya atmış; Pierre-Joseph Proudhon (1809-1865) da ‘Mülkiyet toprak ve emek üzerine kurulamaz. Başka bir deyişle mülkiyet toprağa değil gelire sahip olmaya hak verir’ görüşü ile aynı görüşleri savunmuştur.
Amerikalı iktisatçı Henry George (1839-1897) da toprağın toplumun tüm üyelerine eşit olarak ait olması gerektiğini ileri sürerek, insanlar toprağa değil sadece kendi ürettikleri değere sahip olabileceklerini belirtmiştir.
Toprak mülkiyeti Avrupa, Asya, Afrika, Avustralya ve Güney Amerika kıtalarında zaman zaman düşünürler arasında tartışma konusu yapılsa da, ABD’nin yer aldığı Kuzey Amerika kıtasında son derecede düşük seslerle dillendirildi.
Dönemin Amerikalı folk sanatçısı Woody Guthrie’nin, (1912-1967) tüm dünyada bilinen ‘This Land Is Your Land – Bu Topraklar Senin Toprakların’ şarkısının bazı dizeleri aşağıdaki görselde…
Günümüzde artık klasikleşmiş olan bu folk şarkısı 1930’ların Amerika’sında ekonomik buhran ve toz bulutlarının yarattığı göç döneminde toprak mülkiyetini sanatçı bakış açısı ile seslendiren bir eserdi.
Ama şarkı müzik dünyasında güçlü yerine rağmen, iş ve ekonomi dünyasında aynı ağırlıkta bir etki yaratamadı. Yine de Guthrie ile aynı dönemde yaşayan, aynı felsefi düşünce ve duruş sahibi olan Steinbeck, ‘Gazap Üzümleri’ romanı ile bu konuyu incesinden de olsa, gündeme getirerek toplum nezdinde düşündürttü ve tartıştırdı.
Normatif Ekonominin Dayanılmaz Hafifliği
Ekonomi biliminde Pozitif ekonomi analiz çalışmaları, ekonomik birimlerin neler yaptığını, nasıl davrandığını açıklamaya çalışır. Bu açıklamalar doğal olarak gerçek bilgi ve veriler değerlendirilerek yapılır. Böylece geçmişteki gerçek olaylar incelenerek ve yorumlanarak geleceğe ilişkin tahminlerin yapılması sağlanır. Bu bağlamda pozitif ekonomi analizleri daha çok tanımlayıcı ve açıklayıcıdır.
Normatif ekonomi analiz çalışmaları ise ekonomik birimlerin neler yapması ve seçimlerinde nasıl davranmaları gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunur.
Tavsiyeler bilgi ve verilerin gösterdiğinden ziyade kişisel tercih ve görüşleri içeren öznel ifadelerdir. Doğal olarak kişisel tercih ve görüşler farklı değer yargıları ile; bazı hallerde de belirli hedeflere ulaşılması konusunda öneriler sunan reçetelerle oluşmaktadır. Bu nedenle de normatif ekonomik analizlerde tavsiye verilecek kişi/grubun tercihlerinin ve görüşlerinin bilinmesi gerekir…
…Ama burada en önemli olan husus, tavsiye verilecek kişi/grupların öznel tercih ve görüşlerinin yargılanmamasıdır…
Gazap Üzümleri öyküsü pozitif ekonomik analiz sonuçlarında karşılaşılan olayların yönettiği ve işaret ettiği şekilde gelişmektedir. Yarar sağlayanlar, mağdur olanlar ve de sorumlu kamu yönetimleri olayları pozitif ekonomi veri ve bilgilerinin ışığı altında uygun davranışlar göstererek yaşamaktadırlar.
Bölgede toprak sahibi sermayedar karları yükselirken, işçi ücretleri yanlış ve kirli bilgilendirilme sonucu artan emek arzı nedeni ile giderek düşmektedir.
Emek piyasasında sendikalaşma ve toplu pazarlıklar yürütülmemekte, bilakis yasa dışı şekilde engellenmektedir.
Tüm bu gelişmelere rağmen kamu yönetiminde genel buhran ve bilhassa emek piyasalarını hedef alan maliye politikaları son derecede yetersizdir. Kamu yönetimi sadece geçici göçmen işçi barınaklarını inşa ederek işlevini sürdürmektedir. Ücretleri sübvanse edecek tedbirler ve İşsizlik sigortaları işlememektedir.
Kısaca bölgede oluşan ve büyük toplum gruplarını etkileyen yoksulluğu bir nebze de olsa azaltabilmek için emek-taraflı değer yargılar içeren, tavsiyeler öneren ve uygulayan normatif ekonomi yaklaşımına rastlanmamakta, işaretleri de görülmemektedir.
Ama toplumda görülemeyen normatif yaklaşımın işareti ve ruhunu Steinbeck öykünün sonuna doğru Tom Joad’un ağzından açıklar…
Tom, ailesini terk ederken annesi ile yaptığı son konuşmasında, bulunması gereken tarafın neresi olduğunu açıklamaktadır;
“Belki de kişi bir zaman sonra kendi ruhunun ötesinde, toplumsal bir ruhun parçası olarak yaşar, ve sonra da…”
“Sonra ne olur, Tom?..”
“O zaman… O zaman o kişi gibi ben de karanlıkta, her yerde olacağım… Nereye bakarsan bak, orada olacağım… Nerede aç insanlar hakkettikleri yemekleri için kavga ederse, ben orada olacağım… Nerede bir polis bir adamı dövüyorsa, orada olacağım… Kızgın adamların da, akşam yemeğini gülerek bekleyen çocukların da yanında ve içinde olacağım… Bizimkiler yetiştirdikleri ürünlerin sahibi olduklarında, inşa ettikleri evlerde yaşadıklarında orada olacağım.”
“Anlayamıyorum seni, Tom?..”
Ne var ki, annesinin verdiği cevap zamanın toplumundaki geçerli tükenmiş, umudunu yitirmiş, kaderini kabullenmiş bir eğilimi ifade etmektedir.
………………………..
Zekice kurgulanmış şaşırtıcı ve düşündürücü ekonomik olaylar karşısında bireysel ve kurumsal davranışları gerçekçi olarak anlatan ekonomik bir ders kitabı niteliğindeki Steinbeck’in ‘Gazap üzümleri’ eseri yayınlanır yayınlanmaz toplumun değişik kesimlerince farklı şekillerde algılandı.
Eser işçi sınıfı ve kaybedenler tarafından alkışlarla karşılandı, ama onu ‘komünist propagandası’ olarak gören ve kınayan iş çevreleri ve hükümet yetkilileri tarafından da aynı ölçüde eleştirildi.
Öykünün geçtiği Kaliforniya’daki bazı yerel bölge yönetimleri eseri kurgulanmış bir iftira olarak nitelendirdi. Kitabın kopyaları yakıldı, kütüphanelerde, okullarda yasakladı.
Yine de, eser yayınladığı dönemde Pulitzer Ödülünü kazandı, filme çekildi. 1962yılında da yazarının Nobel Edebiyat Ödülü kazanmasında önemli bir rol oynadı.
En önemlisi de döneminin ötesinde de ses getiren, heyecanlandıran, öfkelendiren, düşündüren, tartıştıran realist ve kült bir eser olarak gelmiş-geçmiş tüm klasik başyapıtlar arasında ön sıralardaki yerini hala koruyor…
Steinbeck’e bir röportajında bu eserinin amacı ve nedeni hakkındaki görüşü sorulduğunda kendi sözcükleri ile verdiği açık ve net cevap şöyleydi…
“…Amacım ekonomik bir buhranı olay ve karakterlerle gerçekçi olarak anlatmanın ötesinde, işçi sınıfının yaşadığı zorluklardan sorumlu olan açgözlü p.çlerin alınlarına utanacakları bir etiketi yapıştırmak istememdir…
…O kadar…“
Not: Aşağıdaki video da eserin yazıldığı yıllarda kaybedenlerin sesi olarak bilinen Woody Guthrie’nin bestelediği ve seslendirdiği ‘Tom Joad Ghost’ adlı müzik eseri bulunuyor…
…Tom Joad’un ruhu hala gereken yer ve durumlarda ortaya çıkıyor…
İngilizce videoda Türkçe altyazı tercihi için; cc-ayarlar(çark)-subtitles-autotranslate-Turkish