Yeni Makaleler

Uluslararası İşletmecilik ve Ticaret; Quo Vadis ?..

Küreselleşen dünyada yeşermeye başlayan  Neo-merkantilist düşünceler  uluslararası işletmecilik yönetimi ve ticaretini ayrı bir kulvarda, farklı bir yöne doğru sürüklenme eğilimine sokmuştur. Bu eğilim bağlamında başlıkta

İşletme ve Yönetim Üzerine…

Bu sitede yazarının bakış açısı ile işletme ve yönetim üzerine kuramsal ve uygulamaya dönük açıklama ve yorumlar yer alacaktır. Türk işletme ve yönetim literatüründe, işletme

Mitolojik, Dini ve Edebi Eserlerde İşletme, Yönetim ve Liderlik Örnekleri-4; Karanlığın Yüreği- Joseph Conrad

 Daha önceleri çeşitli defalar belirttiğim gibi insanoğlu için paha biçilmez bir hazine olan mitolojik, dini, klasik ve modern edebi kaynaklardan yaşamımızın her alanı ile  ilgili çok şeyler öğrenilebilmektedir. 

Bu nedenle WEB sitemizde geçmiş dönemlerde Shakespeare, Sophocles, Shamsie, Miller, Abdülhak Şinasi Hisar gibi klasik yazarların eserlerinden örneklere yer vererek, bizim ilgi alanımız olan yönetim ve liderlik uygulamaları konusunda açıklamalarda bulunduk.

Bugün aşağıdaki yazı konumuz Joseph Conrad’ın,  yönetim ve liderlik konusunda değişik bir rol modeli içeren yarı otobiyografik  bir kurgu romanı üzerine.

İşletme ve yönetim alanı ile ilişkili edebi eser ve yorumlara ilgi duyan meslektaşlarıma  keyifli okumalar dilerim…

Karanlığın Yüreği ; Genel Açıklama

Polonya asıllı, Ukrayna doğumlu Joseph Conrad (1857-1924), ana dili olmamasına rağmen İngiliz dilinde yazan edebiyat tarihinin en büyük romancılarından biri sayılmaktadır. Öyle ki, yirmili yaşlarına kadar akıcı olarak İngilizce konuşamamasına rağmen İngiliz edebiyatında  duyarlılığın, sembolizmle birlikte realizmin de büyük ustalarından biri olarak kabul edilmektedir.

Belçika kralı 2.Leopold, 1885’te Afrika kıtası topraklarının paylaşımı konusunda düzenlenen Berlin konferansında Avrupalı liderlere, sözkonusu girişimi  ‘Afrika kıtasına uygarlık getirme’ amacını gerçekleştirmeye yönelik  bir insani yardım misyonu olarak tanımlamıştı.  Misyon  Afrikalıların yaşamlarını iyileştirecek, refah ve huzur sağlayacaktı.

Avrupalı liderler Belçika kralına, misyonunu gerçekleştirmek üzere kıtada 770.000 mil karelik bir alan tahsis etti. Kongo Özgür Devleti olarak bilinen bu yeni Belçika kolonisi, kısa süre içinde misyon ve temel amacının ötesinde  kauçuk, fildişi ve maden üretim ve ticaretini kolaylaştırmaya yönelik, yerel yurttaşları zorla çalıştırarak köleleştiren  acımasız bir şekilde cezalandıran  sömürücü bir rejim haline dönüştü.

Conrad, 1890 yıllarında bir Belçika şirketinin çalışanı olarak Kongo’ya yaptığı bir yolculuk sonrası orada gördükleri ve yaşadıklarından yararlanarak  ‘Heart of Darkness-Karanlığın Yüreği’ adı ile yarı otobiyografik sayılabilecek kurgu bir roman kaleme aldı ve yayınladı.

Yarı otobiyografik bu öykü, edebiyat çevrelerinde başlangıçta cansız bir tepkiyle karşılansa da, yayınlandığı günlerden itibaren edebi alanların ötesinde sosyokültürel ve politik ortamlarda da ilgi gördü, ve halen de görmektedir.

Batı ülkelerinin kendi siyasi ve kültürel sınırları ötesinde sürdürdüğü  sömürgeciliğin dehşetini, yalnızca sömürülen topraklar ve halklar üzerinde değil; sömürüyü gerçekleştiren Batı toplumları nezdinde de etik ve ahlaki değerlerden yoksun bir fenomen olarak ele alan ve tanımlayan eser, eleştirmenlerden  olumlu değerlendirmeler yanında olumsuz görüşler de almış, eleştirilmiştir.

Tüm bu olumlu/olumsuz değerlendirmelere rağmen eser, karakter tanımlaması, içsel analizleri ile   edebi bir şaheser olarak kabul edilmektedir.

Öykü Özeti

İç, içe geçmiş iki öykünün anlatıldığı eserin özeti şöyledir.

Kısa öykü, Thames Nehri üzerinde yol alan  bir teknede yolculardan biri olan  anlatıcının, usta denizci Charlie Marlow adlı diğer bir yolcunun, Afrika’da Kongo Nehri’nde yaşadıklarını öyküleştirerek anlatması ile başlamaktadır.

Uzun öykünün konusu ise, Avrupa’da ‘Mezar Şehri’ olarak tanımlanan bir şehirde yerleşik bir şirketin Charlie Marlow’u, fildişi tedariki yaptıkları Belçika Kongosu’nda görevlendirerek, bir gemi ile kıtaya göndermesi ile başlar.

Marlow,  yaşayacağı değişik bir maceranın heyecanıyla Avrupalı ve Afrikalılardan oluşan bir mürettebatla uygar Batı toplumlarının insani gelişim amaçlı kolonizasyon çalışmalarının yapıldığı  Afrika’ya doğru yola çıkar. Kıtaya vardıktan sonra, nehir yolu ile şirketin önemli şubelerinden birine hareket etmesi emredilir.

Söylentilere göre fildişi tedariki konusunda eşsiz bir uzman olan ‘Mr Kurtz’un müdürü bulunduğu şubede idari sorunlar yaşanmaktadır. Sorunların temel nedeni olarak dillendirilen ise müdür Mr Kurtz’un delilik düzeyinde davranışlarına neden olan hastalığıdır.  Hastalık ileri düzeydedir ve Mr Kurtz’a olduğu kadar, şirketin yöredeki işlerine, girişimlerine zarar vermeye başlamıştır.

Marlow, bir süre sonra komutasını devraldığı nehir gemisi ile ormanın derinliklerine doğru yol aldıkça, kendi içinde ve ait olduğu uygar toplumu hakkında psikolojik yeni açılımlarla  karanlıklaşan bir düşünce ortamına doğru yöneldiğini, yeni ve ürkütücü bir dönüşüme uğradığı hissine kapılmaktadır. Yolculuk yalnızca coğrafi/yöresel bir karanlığın kalbine doğru değil, bireysel ve toplumsal değerlerin adeta yüreğinin  derininde çatıştığı bir iç  hesaplaşmaya doğru ilerlemektedir.

Kıtada insani gelişimleri sağlayacak uygarlığın ve olumlu değişimin  hayalden başka bir şey olmadığı fark edilmektedir. Asıl ve net olarak görülen  ise kıta halkının üzerine çöken sömürü, adaletsizlik ve vahşettir. Yol boyunca yaşananlar ve görülenler coğrafi ortamı da, yüreği de karartmaktadır.

Marlow, şubeye vardığında karizmatik, işini bilen, teknik ve yönetim becerilerine sahip olarak tanıtılan Mr Kurtz’un gerçekten fiziksel olarak ve delilik düzeyinde psikolojik sorunlar yaşadığını hemen fark eder.

Yöre halkı üzerinde mevki ve cezalandırıcı gücü yanında yüksek düzeyde karizmatik ve uzmanlık gücüne de sahip bulunan şube  müdürü Mr. Kurtz kendisini Kongo’luların yeni kralı olarak görmektedir. Bulunduğu yöre halkı üzerinde yönetimini ve liderliğini  pekiştirmek ve güçlendirmek için  korkunç yöntemler de dahil olmak üzere elinden gelen her yöntemi kullanmaktadır. Artık şirketin emirlerini dahi dinlememekte, topladığı fildişlerini merkeze göndermemekte, şirket tarafından yapılan baskılara çatışarak karşı çıkmaktadır.

Marlow, uzun uğraşılar sonunda çelişkiler ve karasızlıklarla boğuşan, davranışları delirme aşamasının ötesine geçen Mr. Kurtz’u birlikte merkeze geri gitmeleri için ikna eder.

Mr Kurtz, nehrin yukarısına geri dönüş yolculuğu süresinde, yaşadığı ve yöresinde yaşattığı insani dramları, nedenleri ve sonuçları ile Marlow’a anlatır.  

Kendi iç yolculuğunda da dönüşümler yaşamış ve yaşamakta olan Marlow, yaşananları  anlamlandırmakta zorlanmasına rağmen, Kurtz’un davranış ve eylemlerinin kendisine  pek yabancı gelmediğini  fark etmektedir.

Mr Kurtz  geri dönüş yolculuğu sırasında hayatını kaybeder. Marlow onun son sözlerini yaşamı boyunca unutamayacaktır. ‘Dehşet’!.. Dehşet!..’

Yolculuk süresinde yaşadıkları ve gördüklerinin etkisi ile  büyük bir fiziksel ve psikolojik travma geçiren Marlow Avrupa’da ilk yola çıktığı ‘Mezar Şehrine’, ufak tefek sorunlar haricinde fiziksel ve zihinsel sağlığını koruyarak  geri döner.

………………………………………………..

Yukarıdaki öykünün çoğu meslektaşıma yabancı gelmediğini sanıyorum…

Evet… Joseph Conrad’ın güçlü romanı ‘Karanlığın Yüreği,’ tahmin edileceği üzere, Francis Ford Coppola’nın 1979 tarihli ‘Apocalypse Now’ filminin esin kaynağıdır.  

Baş karakterler olan Marlow (filmde Yzb.Willard) rolünü Martin Sheen’in, Mr Kurtz (Filmde Alb.Kurtz) rolünü Marlon Brando’nun oynadığı; mekanının 1890’ların Belçika Kongosu ormanları yerine, 1970’lerin Vietnam ormanları olarak değiştirildiği ikonik kült bir film…

Conrad’ın ‘Karanlığın Yüreği’ eserinden esinlenen, Vietnam Savaşını oldukça etkili bir şekilde eleştiren ve  şimdiye kadar yapılmış en büyük savaş filmlerinden biri olarak kabul edilen ‘Apocalypse Now’ filmi ile, esinlendiği roman arasında büyük benzerlikler yanında bazı farklılıklar da bulunmaktadır.

Romanda Afrika’daki  emperyal güç, Belçikalı şirket; Filmde ise Vietnam’daki ABD ordusudur.

Her iki eserde de emperyal güç’ün,  insani gelişime/özgürlüğe katkıda bulunmak amacı ile yabancı bir ülkeye gelmelerine rağmen,  yerli halka karşı zulümler yaptığı sergilenmekte; sömürgeciliğin uygar toplumları dahi insanlıktan çıkarıcı etkisi açık olarak vurgulanmaktadır.

Hem Marlow/Willard hem de Kurtz, ‘Uygar Avrupalılar’ olarak, sahip oldukları etik ve ahlaki değerleri  koruma/terk etme dürtüsü arasında bir çelişkiyle yüzleşirler.  Her iki eserde de Marlow/Willard geçirdiği travmaları atlatır; Kurtz ise yaşadığı travmaları atlatamaz. Romanda  derinleşen hastalığı sonucu, filmde ise diğer karakter tarafından bilinçli olarak öldürülerek yaşamını kaybeder.

Önemli bir fark da filmde karakter Alb. Kurtz’un yaşadığı çelişkiler sonucu yaşamın anlamını yitirmiş olarak Willard tarafından öldürülmeyi bekleyen ve kabullenen bir ruh hali içinde bulunmasıdır.

Romanda ve filmde, çelişkiler yaşayan her iki ana karakter de idealize edilmeyen anti-kahraman kişiliklerdir.

Bir yanda emperyalizmin ikiyüzlülüğü ve sonucu olan kötülük, vahşet ve deliliği yaşar ve görürlerken; bir o kadar da bunları süreç içinde vazgeçilemez, karşılaşılması önlenemez eylemler olarak kabul etmektedirler.

Ana Karakterler; Marlow ve Kurtz

Marlow’un öyküsü, bir sorunu ve krizi çözmeye giden ve onu hallederek geri dönen bir geleneksel ‘kahramanlık öyküsü’  gibi görünmektedir.

Ama Marlow yolculuğunda bir yandan bireysel ve toplumsal değerlerine sadık kalmaya çabalarken, öte yandan Kurtz’un kişiliğinde tanık olduğu çılgınlık ve vahşetle de yüzleşmek zorunda kalmıştır.

Bu bağlamda yolculuğu sonunda geleneksel anlamda zafer kazanmış bir kişi olmaktan ziyade bireysel ve toplumsal değerleri itibarı ile öykünün yitik bir anti-kahramanı olarak değerlendirilmektedir.

20.Yüzyıl edebiyatının belki de en esrarengiz karakterlerinden biri olan öykünün temel karakteri olan Kurtz ise, karizmatik, konusunun uzmanı, başarılı bir lider, batı uygarlığı değerlerinin örnek bir rol modeli olarak şirket tarafından seçilmiş ve Kongo’da görevlendirilmiş bir kişidir.

Ama o da  misyonunu gerçekleştirmek için Afrika’ya geldikten ve  ormanın derinliğinde elde ettiği gücü tattıktan sonra,  geleneksel değerleri ile kazandığı tanrısal  konum arasında çelişkiler  yaşamış,  kararsızlıkla delilik arasında gidip gelen bir kişilik haline dönüşmüştür. 

Dönüştüğü süreç sonunda  batı uygarlığı değerlerine başkaldırmış küçük bir tiran, ölmekte olan bir tanrı, kötü bir  liderlik örneği olarak tanıtılan Kurtz gerçekten de başlı başına ele alınarak analiz edilmesi, tanımlanması, çözülmesi gereken bir esrarengiz karakterdir.

Sıradışı Bir Liderlik Tipi ; Kurtz

Edebi eserleri yaratanlar, eser içindeki ana ve yardımcı karakter çalışmalarını tabii ki bilimsel araştırma ve yaklaşımlara dayanarak kurgulamazlar.

Ama yazılarımızda yeri geldiğinde her zaman tekrarladığımız gibi bilimsel yaklaşımlar/teoriler gördüğümüz, yaşadığımız olguların arka planındaki mekanizmalarını açıklayan, yaşamda karşılaştığımız pratikler hakkında izlenimlerimizle edindiğimiz bilgiyi geliştiren ve pekiştiren düşünce sistemleridir.

Bu bağlamda teorik yaklaşımın temeli yaşamdaki olgular/pratiklerdir. Biz de bu yazımızda işletme yönetimi ve liderlik alanında bilgi dağarcığımızdaki birikimlere dayanarak bir yaşam pratiği olan Mr.Kurtz’u alanda sözü edilen liderlik yaklaşımları itibarı ile değerlendirmeye çalışacağız.

Ama tekrar etmek isteriz ki aşağıda yer alan  değerlendirmelerimiz tamamen kişiseldir, mutlak doğruları içermemektedir, hatta uçuk kaçık bir içeriğe sahip bulunduğu ileri sürülebilir, ve her zaman tartışmaya açıktır.

Liderlikte özellikler teorisi, akla uygun bir teoridir.  Bu alanda çalışmalar başlangıcından itibaren  lider-odaklı bakış açısı ile bireysel özellikler üzerine yoğunlaşmıştır. Özellikler itibarı ile Mr Kurtz’un çalıştığı şirkette arzulanan kişisel niteliklere sahip bulunduğu anlaşılmaktadır.

Davranışsal açıdan ise, R.Likert,‘Sistem 1-4 Liderlik Davranışı’ modeli itibarı ile  Mr Kurtz’un, göreve geldiği ilk yıllarda, başında bulunduğu şubede Sistem-1;İstismarcı otokratik;  H-B(Hersey- Blanchard)modeli itibarı ile  uygarlık düzeyi düşük kabile üyeleri ve çalışanlar nedeni  ile Emredici(B-1)  davranış sahibi bulunduğu anlaşılmaktadır. İstismarcı Otokrat/Emredici liderler yüksek düzeyde denetleyici ve çalışanları hakkında genellikle Mc Gregor’un X Teorisi bakış açısına sahip olup, çalışanların görevlerini yapmasında zorlayıcı yöntemleri kullanmayı tercih ederler.

Zaman içinde Mr Kurtz’un elde ettiği güç nedeni ile bulunduğu yöre halkı üzerinde yönetimini ve liderliğini  pekiştirmek , ve güçlendirmek için  korkunç yöntemler de dahil olmak üzere elinden gelen her yöntemi kullanması; merkezin emirlerini dinlememesi, baskılara çatışarak karşı çıkması, onun olumsuz bir kişiliğe dönüştüğünü  çağrıştırmaktadır.

Bu bağlamda karizmatik Mr. Kurtz’un  olumsuz, özkorunmacı, narsist(kendini beğenmiş) özellikli otokrat   liderliğinin ötesinde,  çalışan ve  takipçilerini olumsuz yönde etkileyerek onları moral ve ahlaki temelden yoksun kişilere dönüştüren kötü bir liderlik örneği sergilediği şüphesizdir.

Mr Kurtz’un son geldiği nokta  ise, inandığı batı uygarlığı değerlerine ve şirketine inancını kaybetmiş, çelişkiler ve kararsızlıklar yaşamış, küçük bir tiran, ölmekte olan bir tanrı, kararsızlıkla delilik arasında gidip gelen bir kişiliktir.

Başka bir deyişle inanç ve değerlerinin değişimi sonucu kişilik farklılaşmasını yaşayan Mr Kurtz’un   kendisi ‘dönüşmüş’ yitik ve  çılgın bir kişidir.

………………………………………………….

Burada bir parantez açmak isterim…

Liderlik literatüründe takipçi ve astlarını olumlu olarak etkileyen dönüştürücü liderlik tür ve tarzları ile ilgili çeşitli çalışmalar, yaklaşımlar, modeller bulunmaktadır.

Aynı şekilde  astlarını ve takipçilerini olumsuz yönde dönüştüren kötü liderlik çalışmaları, yaklaşımları ve modelleri de bulunmaktadır.

Ama ast ve takipçilerini olumlu/olumsuz olarak etkileyen dönüştürücü liderlerin, ast/takipçi   inanç, değer ve davranışları doğrultusunda ‘kendisinin dönüştüğü’ çalışmalar ve modellere rastlanmamaktadır.

Bu bağlamda romanı da farklı, ikonik, kült bir eser yapan, Mr Kurtz ve diğer ana karakter Marlow’un  sıra dışı anti-kahraman kişilik dönüşümleridir.

Alın size çarpıcı, olağan-dışı bir kişilik veya liderlik örneği…

Ne etik, ne hizmetkar, ne dönüştürücü, ne görev odaklı, ne de insan ilişki odaklı…

…Kendisi dönüşen, kafası da karışan sıradışı bir lider…

Conrad’ın ‘Karanlığın Yüreği’ olarak adlandırdığı eseri, bir bakıma kötülüğün gerçekleştiği ormanın derinliğinde coğrafi bir lokasyonu çağrıştırdığı gibi, kahramanların kendi olumsuz dönüşüm süreçleri ertesinde içlerindeki  çatışmaları da akla getirmektedir.

Karanlık kişilikler, ama derinlerinde de çatışmalar yaşayan yürekler…

…Büyük Alman edebiyatçı, politikacı ve doğa bilimci  Johan Wolfgang Von Goethe(1749-1832) doğru demiş…

…Aşırı hassas bir yürek, bu sarsıntılı dünyada her koşulda uygunsuz bir yüktür…

Bu içeriği paylaşmak istermisiniz?

Facebook
Twitter
LinkedIn

Bu içeriği yorum yazmak istermisiniz?