Yeni Makaleler

İşletmelerde Koordinasyon  ilişkileri: Koordinatörler

İşletmelerde bütünleşme(integration) sürecindeki en etkili kontrol ve koordinasyon mekanizmalarından birisi   emir-komuta düzeni  ve koordinasyon ilişkileridir.  Dikey hiyerarşi olarak da adlandırılan emir komuta düzeni, işletmelerde yukarıdan

Klasik Yönetim Teorisinde Bilimsel Yönetim Yaklaşımı; Taylor ve Öncü Düşünürler

Sanayi devrimi ve fabrikalaşma ile ortaya çıkan klasik yönetim yaklaşımının en belirgin özelliği, organizasyonları rasyonel(akılcı) sistem olarak ele alıp incelemeleridir.

Organizasyonlar akılcı sistem olarak  ele alındığında yapının  temel maksadının ‘etkililik(amaçları gerçekleştirmek) ve verimlilik(en düşük maliyetle)’ olduğu ve bunun  için kurulduğu  varsayılmakta; bu yapının  işleyebilmesi için de  işbölümü, uzmanlaşma, kontrol, koordinasyon sağlayacak kurallar, prosedürler düzeni  kurulması yönünde çalışmalar gerçekleştirilmesi gerektiği yönündedir.

Bu bağlamda pozitivist yöntemleri  benimseyen  klasik araştırmacılar da iş organizasyonlarını/işletmeleri incelerken aynı  iki nokta üzerinde odaklanmışlardır: (a) Organizasyonların amaçlarını etkili ve verimli  gerçekleştirmek, (b) İşlerin gerçekleştirilmesinde uyum ve koordinasyon sağlamak.

WEB sitemizde yer alan önceki yazılarımızdan birinde değişen organizasyonel süreçlerin, iş’in yapısı, işgörenler ve toplum üzerindeki etkilerini ekonomik  ve sosyolojik  bakış açısı ile araştıran  Adam Smith, Karl Marx,  Emile Durkheim, Max Weber, çalışmalarını kapsamlı olarak açıklamıştık.

Bu yazımızda  19. Yüzyılın ikinci yarısında sanayi devrimi ile değişen koşullar ve  işyerlerinde karşılaştıkları sorunları çözebilme maksadı ile ampirist çalışmalar yapan klasik  bilimsel yönetim çalışmalarını ele alıp açıklamalarda bulunacağız.

Aslında duyumlar(5 duygu) sayesinde ve deneyimle elde edilen verileri ve kavramları birleştirerek tüme varım yolu ile bilgi edinilebileceğini ileri süren ampiristlere ilk çağlardan beri (Demokritos, Epikuros) rastlanmaktadır.

Ama, 17. Yüzyılda sosyal ve ekonomik alanlarda John Locke, Francis Bacon, John Stuart Mill gibi önde gelen araştırmacı/düşünürleri ile artık vazgeçilemez bir bilgi edinme yaklaşımı olan ampirizmi, uygulama ağırlıklı ve odaklı çalışmalarla işletme ve yönetim alanına kazandıran bilimsel yönetim yaklaşımının kurucu atasının ise Frederic.W.Taylor ve aynı bakış açısına sahip diğer uygulamacı yönetici/düşünürlerin olduğu alanda tartışmasız bir önkabule sahiptir.

İlerideki yazılarımızdan birinde klasik yönetim yaklaşımının diğer bir atası Henri Fayol ve benzeri düşünürlerin çalışmalarını ele alıp açıklamalar yapacağımızı şimdiden bildirmek isterim.

Bilimsel Yönetim; Frederic W. Taylor

Amerikalı bir makine mühendisi olan Frederic W.Taylor(1856-1915),  işletmelerin rakiplerine rekabet üstünlüğü sağlamak için fabrikalarda işgücünün veriminin nasıl yükseltileceği ile ilgili  çalışmalara odaklanmıştı.

Taylor’a göre işgücünün verimini yükseltmek için işgörenlerin aşırı şekilde çalıştırılması veya onlara ödenen ücretlerin düşürülmesi bir çözüm değildi.  O günlerde doğru olduğu kabul edilen ve uygulanan diğer bazı  yönetim odaklı görüşlerin de bir işe yaramayacağını düşünüyordu.

Taylor’a göre esas sorun,  karşılaştıkları  durumlara rasyonel bir çözüm bulamayan yöneticilerde saklıydı. Bu nedenle yöneticilerin, fabrikalarda, herkesin kabul ettiği geleneksel ilkeleri bir kenara bırakmalarını ve bilimsel çalışmalar yaparak işgücü verimliliği ile ilgili konuları analitik olarak incelemeleri gerektiğini düşünüyor, çalışmaların  sonucunda da işgücü verimliliğinin ve dolayısı ile fabrikalardaki toplam verimliliğin artacağına inanıyordu.

İşyerinde Uygulamalar ve Bulgular

Taylor, genel müdür olduğu Bethlehem Çelik şirketine bağlı fabrikada,  işgörenlerin vagonlarda bulunan pik demirlerin boşaltılması ve mamul çeliklerin yüklenmesi sırasında  bazı hareketleri boş yere yaptıklarını, hiçbir işe yaramayan sadece zaman kaybettiren bu hareketlerin elimine edilmesi ile, aynı zaman diliminde daha çok boşaltma ve yükleme yapılabileceği  düşüncesi ile çalışmalarına başladı. 

Ampirik  çalışmalar sonucunda gereksiz hareketlerin elimine edilmesi, uygun alet ve donanımın kullanılması  ve yapılacak işe uygun özelliklere sahip işgörenlerin  bu konularda bir ön eğitimden geçmeleri halinde üretim verimliliğinin yükseleceği görüşüne vardı. Ayrıca işgörenlerin iş’lerini bilimsel gerçeklere dayalı usul ve yöntemlere  uygun olarak yapmaları halinde,  yaptıkları işle orantılı olarak %30-100 arasında ücret artışı elde edeceklerini de düşünüyordu.

Gerçekten de görüşlerinin işyerinde uygulanması ile fabrikada işgören başına günlük boşaltma ve yükleme kapasitesi yükseldi. Benzer şekilde diğer bölümlerdeki  faaliyetlerde de bilimsel yönetim  çalışmalarının  ürün birim maliyetlerini düşürdüğü açık olarak görüldü.

Taylor, bilimsel araştırmalarla desteklenen yönetim uygulamaları nedeni ile  artan verimlilik sonucu elde edilen işletme kar’ının bir kısmının teşvik primi olarak işgörenlere verilmesinin, toplam işyeri verimliliğini daha da arttıracağını yine bilimsel araştırmalarla hesapladı. Günlük 1,15 USD olan işgören ücretini, görevlerini bilimsel usul ve yöntemleri kullanarak yapanlardan belirlenen standartlara ulaşanlar için 1,85 USD ye yükseltti.

Sonuç olarak, daha yüksek kapasite ve  verimle çalışan  işgörenlerin günlük ücret artışı yükselirken, kapasite artışı nedeni ile   azalan birim maliyetleri işletmeyi  daha yüksek karlılığa ulaştırdı.

Örneğin, Bethlehem fabrikasında bilimsel yöntemlerle gerçekleştirilen işletme faaliyetlerinin verimlilik açısından karşılaştırılmasını gösteren 1901 mali yılı raporunda belirtildiği üzere, sözkonusu fabrikada, aynı yıl; (a) Ortalama 400-600 arasında olan işçi sayısı 140 işçiye düşmüş; (b) İşgören başına ortalama kürekleme miktarı 16 ton’dan, 59 ton’a yükselmiş; (c) Kürekleme maliyeti, ton başına 0,72 dolar’dan, 0,03 dolara düşmüş; (d) İşgören ortalama günlük ücreti 1,15 dolar’dan, 1,88 dolara yükselmiştir.

Kısaca, Taylor’un önerdiği bilimsel çalışmalara dayanan yönetim ilkeleri sayesinde işyerlerinde verimlilik yükselmiş, çalışanların bireysel  beklentileri(iş  koşulları, yüksek ücret) ve yönetimin  organizasyonel  beklentileri(bütünsel amaçlara erişmek, yüksek karlılık) gerçekleştirilmiştir.

Uygulama Bulgularından İlkelere…

Taylor, yukarıda  bahsedilen görüş ve uygulamalarını, ilkeler haline getirmiş ve 1911 yılında Bilimsel Yönetim İlkeleri  adlı kitabında  yayınlamıştır.

 Sözkonusu bilimsel yönetim ilkelerini;  (a) Her iş unsurlarına ayrılmalı ve bölünen her iş için standart uygulama yöntemleri  bilimsel araştırmalar yapılarak geliştirilmeli,  (b)Her iş için, o işe uygun özellikte işgörenler bilimsel yöntemlerle seçilmeli, (c) Seçilen işgörenler, o iş ile ilgili standart yöntemler konusunda eğitim görmeli, (d) İşgörenlerin yaptıkları iş’ler ile ilgili her kademede, karşılıklı bağımlılık ve ortak sorumluluk içinde koordineli planlar yapılmalı ve iş kayıpları önlenmeli,  (e)  Standart üretim kapasiteleri üstünde üretim için işgörenlere teşvik primleri sağlanmalı, şeklinde özetleyebiliriz.

Taylor, yukarıdaki ilkelere ek olarak kitabında ‘Bilimsel Yönetimin Felsefesi’ temel koşulları olarak nitelendirdiği, ve işyerlerinde dikkate alınması gereken  beş önemli koşulu da;  (a) Pratik kurallar yerine ‘bilim’ temelli uygulamalar, (b) Anlaşmazlıklar yerine uzlaşmaya yönelik ‘uyum’, (c) Bireycilik yerine ‘dayanışma’ temelli çalışma, (d) Kısıtlı üretim yerine ‘maksimum üretim’,  (e) Çalışan bireyin yüksek düzeyde refahı için ‘gelişim’, olarak belirtmektedir.

Taylor’un bilimsel yönetim  çalışmaları  ile elde ettiği bulgular, iş yaşamındaki iki temel düşünceyi değiştirmiştir.

İlk olarak,  işgörenlerin işlerini kaybetmemeleri için kendilerince değerledikleri, ‘aldıkları ücret  kadar üretim yapmak’ eğilimli   inancı yıkmıştır. İşgörenler, sadece belirli standart yöntemleri uygulayarak, önerilen araç ve donatıları kullanarak, aynı çaba ile  daha çok üretim yapmanın hem kendilerine ücret artışı(teşvik primi) olarak geri döndüğünü, hem de işletmenin karlılığını ve sektörde yerini sağlamlaştırarak kendi iş güvenliklerini sağladığını görmüşlerdir.

İkinci olarak da, işverenlerin işgörenlere verilen her ücret ödemesinin/yükseltilmesinin  maliyet arttırıcı bir unsur olarak görülmesi ve karlılığı düşüreceği görüşünü değiştirmiştir. Organizasyon tasarımı ve yapılandırma açısından Taylor araştırma ve çalışmalarını her nekadar  fabrikalarda  işgören düzeyinde yapmış ve işgörenlerin verimliliği yolu ile toplam verimliliğin arttırılması konusunda incelemelerde bulunmuş ise de, iş kayıplarını önleyecek planlamanın, işle ilgili koordinasyon ve denetimlerin bütünsel bir bakış açısı ile üst yönetim  tarafından bilimsel olarak yapılmasını ve yürütülmesini de öngörmekteydi.

Bilimsel Yönetim Yaklaşımında Önemli Düşünürler

Bilimsel Yönetim yaklaşımının ‘kurucu ata’sı olarak kabul edilen Taylor’un ilkeleri ile hareket eden ve onun izinden giderek verimliliği arttıracak yönetim uygulama ve ilkelerinin  gelişmesine katkıda bulunanlar arasında  Henry L. Gantt, Carl G.Barth,  Frank Gilbreth, Lillian Gilbreth,  ve Harrington Emerson  ön sıralarda yer alırlar.

Bethlehem Çelik şirketinde Taylor’un yardımcısı olarak görev yapmış olan  mühendis kökenli Henry L. Gantt’ın (1861-1919),  bilimsel yönetime katkısı, teoriden çok pratik uygulamalarda olmuştur. Bilimsel yönetimin belirli ilkelerinin iş yaşamında pratik olarak uygulanabilmesini kolaylaştıracak teknikler üzerinde çalışmalarda bulunan Gantt, ‘görev ve prim sistemi’ olarak adlandırdığı bir ücret sisteminin, ve  kendi adı ile anılan ve üretim faaliyetlerinde  planlanan ve bitirilen işleri zaman dilimleri içinde grafikler vasıtası ile gösteren  ‘Gant Tablosu’ nun da mucididir.

Rasyonelliğin ve verimliliğin, bu bağlamda da bilimsel yönetimin, özgür bir  savunucusu olan  Gantt, aynı zamanda, üretim süreçlerinde insan faktörünün dikkate alınmasına da önem vermişti. Duyguların insan yaşamında önemine  ve işgören eğitimlerinin gerekliliğine inanan uygulayıcı düşünür, çağdaşı olan diğer düşünürlerden farklı olarak psikolojik temelli  yönetsel görüşlere de sahip bulunmaktaydı.

1900’lü yılların başında Taylor ile tanışan ve onunla birlikte çalışmalar yapan Norveç asıllı Carl G.Barth (1860-1939), düşünürden oldukça etkilenmiş bir matematikçi ve mühendisti. Sonraki yıllarda kendi danışmanlık firmasında gerçekleştirdiği çalışmalarla, ‘Taylor’dan daha fazla Taylor’cu’  olarak nitelendirilen Barth, iflah olmaz bir bilimsel yönetim sevdalısıydı.

Yaptığı gözlemlerle ve mucidi bulunduğu ’sürgülü hesap cetveli’ ile işyerlerinde aksamaları ve sorunları ortaya çıkaran ve çözümler bulan Barth, danışmanı olduğu bir otomobil fabrikasında aşamalarla gerçekleştirdiği bilimsel yönetim uygulamaları sonunda; aylık 100 adet olan oto üretimini, günlük 45 adet düzeyine çıkarmış, çalışan ücretlerinde %90 oranında artış ve iyileşme sağlamış, çalışanların işgücü devir hızını %50’nin altına düşürerek büyük başarılara imza atmıştı.

İnşaat taahhüt işleri ile uğraşan ve döneminde bir verimlilik uzmanı olarak tanınan Frank Gilbreth(1868-1924),  Taylor ile  bazen rakip olarak bazen  yandaş olarak bilimsel yönetim alanında katkılarda bulunmuş  öncü isimler arasındadır. Gilbreth bazı işlerin yapılmasında işgörenlerin yaptıkları hareketleri bilimsel olarak   incelemiş, ve  bu hareketlerden bazılarının gereksiz ve yersiz olduğunu, bunların  elimine edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Bu konuda zaman ve hareket etüdleri olarak adlandırılan  bilimsel çalışmalar  ile iş’lerin yapılmasında gereken hareket sayısını azaltmıştır.

Gilbreth’e göre işgören iş’in yapılması sırasında bazı hareketlerden vazgeçerse ve hareketlerini önceden belirlenen ve öğretilen  şekilde yaparsa daha az çaba ve zaman harcayarak iş’ini yapabilecek, ve daha fazla ‘mutluluk dakikalarına-boş zaman’a sahip olacaktır. Aynı zamanda gereksiz hareketlerin elimine edilmesi sonucunda işgörenlerin duyacağı yorgunluk da azalmış olacaktı.

Taylor’un  yapılan iş’lerin toplam süresini azaltmaya odaklı olan ve  ‘zaman etüdü’  olarak adlandırdığı  bu yöntemlere,  Gilbreth iş’in yapılmasında gerekli olan  temel hareketler açısından yaklaşmış ve bu çalışmalarını  ‘hareket etüdü’ olarak isimlendirmişti. Bu yöntemleri kendi  işlerinde uygulayan Gilbreth, döneminde en hızlı inşaatçı olarak ün yapmış ve işyerinde verimliliklerin arttırılmasında rol oynayan önemli çalışmalarda bulunmuştur.

Gilbreth’in önemli bir katkısı da bilimsel yönetimin sadece üretim alanında mühendislik hizmetleri ile sınırlı kalmaması, işletme bütününde somut bir yönetim sistemine dönüşmesiydi .  Bu maksatla 1911’de  ‘Yönetim Bilimini Tanıtma  Derneği’ ni kurdu. Taylor’un ölümünden sonra dernek isim değiştirerek   ‘Taylor Derneği’  adı altında yönetimin  bağımsız bir bilim dalı olarak gelişmesine önemli katkılarda bulundu.

Taraftarlarınca  hareket tasarrufları ile  verimliliği arttırıcı bir öncü olarak görülen Gilbreth, karşıt eleştiri sahiplerince ise,  işgöreni tam manası ile robotlaştırarak  ‘zalim yönetime’ katkıda bulunmuş   bir düşünür ve uygulayıcı  olarak kabul edilmiştir.

Lillian Gilbreth’in(1878-1972), ‘yönetimin ilk bayan düşünürü’ olarak adlandırılmasında, eşi Frank Gilbreth’le beraber yaptıkları çalışmalar yanında, daha sonraki dönemlerde  iş’lerin yapılmasında insan unsurunu öne çıkaran çalışmalarının ve Purdue üniversitesindeki profesörlüğünün  rolü vardır.

Taylorist ilkeleri fazla benimseyemeyen, hatta eşinin ölümünden sonra ‘işgörenlerin iş’e olan ilgisinin verimliliği arttırdığı’ konusunda  davranışsal yönlere değinen  bir kitap yazarak neo-klasik görüşlere yakın bir düşünür resmi veren Lilian’ın,  Taylorist düşünürler arasında sayılmasının nedenleri arasında eşinin çalışmalarındaki katkısı ve dönemdeki baskın bilimsel yönetim iklimi neden  olmuştur.

Yine bir mühendis  ve  yönetim danışmanı olan Harrington Emerson(1853-1931) da Taylorist bilimsel yönetim ilkelerinin savunucuları ve taraftarları arasında adını duyurmuştu. Özellikle işyerlerinde verimlilik arttırmayı amaçlayan çalışmalarını,  bilimsel yönetim ilke ve uygulamaları ile birleştirerek başarılı sonuçlar alan Emerson, Taylor ve dönemindeki diğer bilimsel yönetim öncülerinden daha bağımsız ve gelişmiş görüşlere sahipti.

Bu bağlamda, ‘Verimlilik Mühendisliği’ adı ile nitelendirdiği çalışmalarında, işletmeleri genel yönetim bakış açısı ile bütünsel ölçekte ele almış, her düzeydeki çalışanların bütünsel sistemin bir parçası olduğunu, bu sistemde de amaç birliği ve koordinasyon gerekliliği konularına vurgu yapmış, üst yönetimlerin bu bütünsel sistemin kurulması ve sağlanmasındaki sorumluluğuna işaret etmişti.

Aslında Taylor’un kurucu atası bulunduğu bilimsel yönetim hareketinin erken dönem öncüleri ve taraftarları yukarıda yazılı kişilerle sınırlı değildir.

Sanford E.Thompson inşaat işlerinde, Morris L.Cooke kamu kurumlarının hizmetlerinin geliştirilmesinde, Harlow E. Person ve  Russel Robb akademik alanda bilimsel yönetim ilke ve görüşleri doğrultusunda çalışmalar yaparak harekete katkı sağlamışlardır.

Bilimsel Yönetim mi?…Zalim Yönetim mi?..

Bilimsel yönetim hareketini açık argümanlar ortaya koyarak eleştirenler de vardı. Hatta daha ileri giderek ‘Zalim Yönetim’ diye aşağılayıcı bir sıfatla nitelendirdikleri katı kurallarla beslenen Taylorist yönetim ve kontrol ilkelerinin çalışanları robotlaştırdığını, gelişmiş toplumların en önemli değerlerinden olan insancı, katılımcı ve demokratik yönetim tarzlarını önlediğini ileri sürerek, Taylor’u bir ‘Şeytan’ olarak tanımlayanların sayısı da az değildi.

Karşı görüş sahiplerine göre,  Taylor’un öncülük ettiği, ve başına  ‘Bilimsel’ sıfatı konulan tüm yönetim ve denetim mekanizmaları,  kapitalist sistemin arzuladığı ve gerçekleştirmeye çalıştığı  emek gücünün  öneminin azaltılması ve fiyatının düşürülmesi  amacına hizmet eder.

 Başka bir deyişle bilimsel sıfatı ile tanımlanan tüm bu çabalar sonucunda emek toplumun gereksinimlerini karşılayacak ürünlerde bir üretim faktörü yerine, pazarda alınıp sayılan maliyet unsuru bir girdi  olarak görülmeye başlanır, ürün fiyatından aldığı payı azalır. İşgörenler de ürettiği ürün veya  katkı sağladığı toplumsal amaca yabancılaşır, robotlaşır. 

Dünyada hiçbir şey yeri ve zamanı gelmiş bir fikir/hareket kadar güçlü değildir…

Sanayi devrimi ile birlikte fabrikalaşma,  üretim artışı, verimlilik, rekabet gibi konuların öneminin artması yeni fikir, görüş ve yaklaşımları, bu bağlamda da Taylor öncülüğünde yönetsel düzen, ilkeler ve sorunlara bilimsel bakışla uygulama odaklı çalışmalarla yaklaşan bir hareketi  başlatmıştı.

Etkililik ve verimlilik amaçlı bu hareket, ortaya çıktığı dönemde, her soruna kökten bir çözüm getirememişti; hatta, belki bazı sorunları da yaratmıştı.

Ama yönetsel sorunlara bilimsel bir bakışla yaklaşılması ve çözülmesi gerektiğini de ortaya çıkarmıştı…

…Ve sadece bu katkının bile,  bilimsel yönetim hareketinin en büyük başarısı olduğu tartışmasızdır.

Yeri ve zamanı gelmiş bu hareketi başlatan Taylor’a  ‘Şeytan’ suçlaması yapmak ise çok daha büyük bir haksızlıktır…

…Yine de, işletme ve yönetim alanı çalışmalarında  yüz çiçek açsın, bin fikir yeşersin…

YARARLANILAN KAYNAKLAR: Aykut Berber; Klasik Yönetim Düşüncesi; Alfa; 2013; s:132-163; Gareth Morgan; Images of Organization;SAGE Publication;S:221-223; James Hoopes; False Prophets; Perseus Publishing;2003; s:33-64.

Bu içeriği paylaşmak istermisiniz?

Facebook
Twitter
LinkedIn

Bu içeriği yorum yazmak istermisiniz?