Antik çağlardan beri krallar, imparatorlar, hükümdarlar ve liderler arasında iktidar mücadeleleri ve güç dengeleri çeşitli savaş ve çatışmaların temel nedenlerinden biri olmuştur. Bu çatışmalar genellikle toprak, kaynaklar, ticaret yolları, stratejik konumlar gibi çeşitli faktörler etrafında şekillenmiştir.
Örneğin, antik çağlardaki imparatorluklar arasındaki savaşlar genellikle genişlemiş topraklar, zenginlik ve güç kazanma hırsıyla tetiklenmiştir. Benzer şekilde, Orta Çağ Avrupa’sında feodal lordlar arasındaki çatışmalar, toprak ve hakimiyet mücadeleleri üzerine yoğunlaşmıştır.
Yeni ve yakın çağlarda ulusal sınırlar, siyasi ideolojiler, ekonomik çıkarlar gibi daha karmaşık faktörler de çatışmaları şekillendirmiştir.
Günümüzde dahi, dünya genelinde hala ekonomik, idari ve askeri güç dengelerini lehlerine çevirebilmek maksadı ile toplum içinde iktidar mücadeleleri, toplumlar arasında da mücadele ve çatışmalar yaşanmaktadır.
Kısaca güç dengeleri ve kaynakları konusunda üstünlük sağlamak tarihin her döneminde insanoğlunun en önemli uğraş alanlarından biri olmuştur.
Sanayi Devrimi Öncesi Yetki ve Güç Kavramı
Antik ve Ortaçağda güç’ün kaynağında genellikle ilahi bir kuvvet olgusu bulunmaktadır. Bu güç kaynağının hükümdarlara ve daha sonraları Katolik kilisesi liderlerine verilmiş yetki/otoritenin doğal bir temeli olduğu kabul edilmekteydi.
Yeni çağın ilk yıllarında yaşamış olan Nicholo Machiavelli’ye (1469-1527) göre yetki (otorite), toplum yönetiminde görevli bir prensin kendisini iktidarda tutmak için ne yapması gerektiğine dair tutarlı bir çerçeveyi temsil eder ve onun tarafından sadece iki şekilde uygulanabilir; ya korkuyu/cezalandırma gücünü kullanarak, ya da hem korku hem de sevilme gücünü bir arada kullanarak.
Düşünür bu iki unsur birlikte oluşturulamazsa, bu takdirde korku/cezalandırma gücünün yetki, otorite tesis edilmesinde sevilmeden daha etkili bir unsur olduğunu ileri sürmektedir. Yani Machiavelli’ye göre yönetimsel yetkinin kaynağı daha çok korku’ya dayanır.
Thomas Hobbes’a (1588-1679) göre yetki(otorite) ihtiyacı insanların kendini koruma ve hayatta kalma içgüdülerinden temel alır. Machiavelli’den farklı olarak Hobbes, yetki gücüne sahip Leviathan adını verdiği yapının, toplumu yönetmekle görevli bir prens tarafından değil, sosyolojik sınıfları olmayan homojen bir insan topluluğu tarafından hep birlikte sözleşme ile oluşturulmasını önermektedir. Bu bağlamda Hobbes’a göre Leviathan’ın sahip olduğu yetkinin temeli insanların birlikte kabul ettiği sözleşmeden temel alan yasal/meşru güçtür.
Dikkat edilirse iki düşünür arasındaki ortak nokta, yetki, otorite ve güç kaynaklarını bir ilahi hak ya da baskın aristokratik veraset sisteminden ziyade maddi bir gerekçeye dayandırmalarıdır.
Aşağıdaki paragraflarda İşletme ve yönetim alanında da yönetimsel yetkinin temel kaynağı olan güç konusunu, sanayi devrimi sonrası modernist ve postmodernist bakış açılı çalışmalara odaklanarak incelemeye çalışacağız.
Modernist Çalışmalarda Yetki ve Güç Kavramı
İşletmelerde dikey hiyerarşide emir-komuta ilişkileri temelini kendilerine tanınan yetkiden(otorite); yetki ise işletme içinde birey veya bölümün sahip olduğu güç’den alır.
Yetki-otorite ve güç kavramları ilişkili ama farklı kavramlardır.
Yetki, işletmede görev alanı içinde karar verme, ast’larının davranışlarını değiştirme, başka bir deyişle onlara emir vermesi ile ilgili bir hak’tır.
Güç ise bireyin başkalarını etkileyebilme ya da yönlendirme yeteneği, bir yaptırım kapasitesidir. Bu bağlamda yetki, daha geniş bir kavram olan güç’ün bir parçasıdır.
Benzer bir açıklama ile güç’ü, başkalarının davranışlarını değiştirebilme, yönlendirebilme yeteneği yanında, birey veya grup olarak ‘bir şeyleri yapabilme ve yaptırabilme yeteneği’ olarak da tanımlayabiliriz.
Ancak güç’ün sadece liderler veya yöneticiler tarafından, emir-komuta düzeninin uygulanabilmesi maksadı ile sahip olunması gereken bir yetkinlik olmadığını belirtmek isteriz.
İşletme ile ilgili farklı amaç ve istekleri bulunan çeşitli paydaşlar(çalışanlar, tedarikçiler, müşteriler, tüketiciler, toplum, v.s.) arasındaki güç ilişkilerinin düzeyleri, bu grupların davranışlarını da yönlendirebilmekte aralarındaki ilişkileri etkileyebilmektedir.
Modernist çalışmalar kapsamında güç kavramı ile ilgili iki farklı temel yaklaşım bulunmaktadır;
Bireysel-psikolojik yaklaşım, güç’ün bireyin bir yetkinlik özelliği olduğunu ve güç’ü aramanın insanın doğasındaki kişisel özelliklerinden biri bulunduğu görüşünü savunmaktadır.
İlişkisel Güç yaklaşımında ise, güç’ün bireysel olarak sahip olunan bir yetkinlik özelliğinin ötesinde, kişilerarası sosyal ilişki yapısını da gösteren bir unsur olduğu belirtilmektedir.
Çeşitli çalışmalar sonucunda elde edilen bulgular yönetim, dolayısı ile de onun işlevlerinden bir olan organize etme-yapılandırma işlevinde en önemli özelliklerden birinin ‘karşılıklı bağlılık’ olduğunu işaret etmektedir.
Bu bağlamda da organizasyon teorisinde karşılaşılan ‘güç’ kavramının, ilişkisel güç yaklaşımı ile tanımlanması genel kabul görmektedir. Çünkü bireyin herhangi başka biri ile ilişkilendirilmeden, tek başına ‘güçlü’ olduğu söylenemez.
Söz konusu ilişkinin de mutlaka somut olarak gösterilmesi şart değildir. Etkilenme ve davranış değiştirmesi istenen kişi veya grupların, etkileyen kişi veya grupların elinde, kendi davranışını değiştirebilecek nitelikte kaynaklara(güç) sahip bulunduğunu bilmesi, veya durumu böyle algılaması yeterlidir.
Güç ilişkisinin düzeyini anlayabilmek ve tanımlayabilmek için; (a) Etkileyen kişinin davranışını etkileyebildiği kişi sayısının(güç alanı); (b) Etkileyen kişinin hangi konularda başkaları üzerinde etki yapabileceğinin(güç konusu); (c) Etkileyen kişinin gücünü nereden aldığı hususunun (güç kaynakları) belirlenmesi gerekir.
Yukarıdaki ilk iki maddedeki belirlemelerin yapılması zor değildir. Güç alanı, etkilenen kişi sayısı ile, güç konusu da yine davranışların değiştirilmesi arzulanan alan olarak kolayca belirlenebilir.
Başkalarının davranışını etkileyerek amaca yönelik iş’lerin yapılabilmesini sağlamak için sahip bulunması gereken güç’ün, etki yapılacaklar tarafından somut olarak hissedilmesi gerekmektedir. Bu durum ise güç’ün nereden sağlandığına, başka bir deyişle, ortaya çıkmasının nedeni olan kaynaklarının neler olduğuna bağlıdır.
Modernist ‘Güç’ Kaynakları
Klasik yönetim dönemi düşünürlerinden Alman sosyoloğu Max Weber’in (1864-1920) üç kategori altında tanımladığı güç(otorite) kaynakları; karizmatik, geleneksel ve yasal güç kaynaklarıdır.
Karizmatik Güç, düşünürün bireyde yaradılıştan gelen bir lütuf olarak tanımladığı, olağanüstü özelliklere, yeteneklere ve hasletlere sahip bulunan, çok az sayıda kişide bulunan ve onlara otorite sağlayan bir güç kaynağıdır.
Geleneksel Güç, bireyler, aileler, ve benzeri gruplarda veraset yolu ile elde edilen, nesilden nesile geçerek onlara otorite sağlayan bir güç kaynağıdır.
Yasal-Rasyonel Güç, mevki-pozisyon sahibi kişilerin, atandığı mevki nedeni ile elde ettiği o’na meşruiyeti sağlayan bir güç kaynağıdır.
Alanda önde gelen bir çalışma da French ve Raven Güç sınıflamasıdır.
John R.P. French (1913-1995) ve Bertram H. Raven (1926-2020) tarafından yapılan ilk çalışmada beş kategoride tanımlanan, daha sonra yapılan ilave ile altı kategori olarak belirlenen ve alan literatüründe önkabul gören güç kaynaklarından;
Yasal(Meşru) Güç, kurumlarda ve benzeri gruplarda en çok yararlanılan ve karşılaşılan, etkileyen kişinin atandığı mevki-pozisyonun gelenekler, yasalar, yönergeler, kurallar gereği o’na verdiği yetkinin, çalışanlar tarafından peşinen kabul edilmesi ve kendilerini uygun davranışta bulunmaya mecbur hissetmeleri ile ortaya çıkan bir güç kaynağıdır.
Zorlayıcı Güç, korkuyu temel alan, başkalarını etkilemek için onların çekindiği, karşılaşmaktan kaçındıkları, korkutan, tehdit eden unsurları içeren bir güç kaynağıdır. Kişi, bu güce sahip olanın kendisini cezalandırabileceği yönündeki bir algıya sahiptir.
Ödüllendirme Gücü, başkalarının arzuladıkları şeyleri temin ederek, kişi veya grup davranışlarını yönlendiren bir güç kaynağıdır. Kişi, güce sahip olanın kendisine ödüller verebilme olanağına sahip olduğu yönündeki bir algıya sahiptir.
Uzmanlık Gücü, etkileyen kişinin alanında uzman olarak kabul edilmesi, astların da bu uzman fikirlerine uygun davranış geliştirmeye hazır bulunmaları sonucunu doğuran bir güç kaynağıdır. Kişi, güce sahip olanın belirli bir konuda bilgi ve ya uzmanlığa sahip olduğuna inanmakta ve bu yönde bir algıya sahiptir. Bu nedenle ayrıca ikna edilmesine gerek yoktur.
Karizmatik Güç(Özdeşim Gücü), bireysel özellikleri ve davranışları sonucu astların beğendikleri ve dolayısı ile söylemlerine uyumlu davranışlar sergiledikleri kişilerin, çekiciliği nedeni ile ortaya çıkan bir güç kaynağıdır. Güce maruz kalan kişi, bu bağlamda güç sahibi kişiyi beğenir, benimser ve kendini onunla özdeşleştirir.
Bilgi-İkna Gücü, yazarların orijinal çalışmasına sonradan ilave edilen bir güç kaynağıdır. Bu güç etkileyen kişinin diğer kişi/kişileri inandırıcı ve etkileyici bilgilerle ikna ederek onları belirli davranışlara yönlendirebilme gücüdür.
Bilgi-İkna gücü ile uzmanlık gücü benzer çağrışımlara sahip bulunsa da birbirlerinden farklı iki güç kaynağıdır. Uzmanlık gücünde liderin uzmanlığına önkabul ile inanmış olan takipçilerin ayrıca ikna edilmesine gerek bulunmamaktadır. Bilgi-İkna gücü kaynağı ise etkili bilgilendirme, inandırıcı veriler ve ikna edici bir argümanla kişileri etkileme temeline dayanmaktadır.
Uzmanlık, Karizmatik(özdeşim) ve Bilgi-İkna güç kaynakları kişiye bağlı, kişinin yetkinlikleri ve beğenilen davranış biçimlerinden temel alan kişisel güç kaynaklarıdır.
Yasal(meşru), Zorlayıcı ve Ödüllendirici güç kaynakları ise etkileyen bireyin kişisel özellik, yetkinlik ve davranışlardan ötürü değil; bulunulan mevkinin-pozisyonun verdiği hak’lardan ve sahip bulunduğu çekinilen veya arzulanan unsurlardan oluşur.
Yukarıda sözü edilen güç ile ilgili açıklamalar modernist yaklaşım ve yöntemlerle yapılmış çalışmaları temel almaktadır.
Ancak her ne kadar modernist yönetim yaklaşımlarının baskın bulunduğu bir dönemde yaşamış olsalar da dönemin önde gelen düşünürleri arasında yetki ve güç konusunda farklı görüş sahipleri de bulunmaktaydı.
Güç Konusuna Farklı Bir Bakış; Mary P.Follet Durum Yasası
Klasik yönetim yaklaşımının öncüleri ile aynı dönemde yaşayan, ama alana felsefi, sosyal ve politik derinlikli akademik bilgi birikimi ile girerek farklı bakış açısı ile yaklaşan Mary Parker Follett (1868-1933), emir-komuta yetkisinin temel kaynağı olarak, sahip olunan güç kaynaklarını değil, içinde bulunulan koşulların oluşturduğu durumun icabını (Durum Yasası) görmektedir.
Organizasyonlar bütünleşik birlik içinde amaca eriştirecek koşullara itaat etmek ve uygun, eşgüdümlü davranışlarda bulunmak örgütsel ve bireysel çıkarlara hizmet eder. Bu nedenle çalışan ast’lar da kendilerini sadece güç kaynaklarına sahip üstlerinden emir alan bireyler olarak görmemeli, oluşumunda bulundukları bütünleşik birlik’in(organizasyon) koşullarına uygun olarak, durum icabı aldıkları emirlere itaat etmeli ve iş’in gerçekleşmesini sağlamalıdır.
Aynı durum yöneticiler için de geçerlidir. Verilen emirler güç kaynaklarına sahip patronluk davranışının kişisel bir hakkı ve uzantısı olarak değil, örgütsel amaçların gerçekleşmesini sağlayacak bir durum icabı olarak görülmelidir.
Böylece emir-komuta yetkisi güç kaynaklarına sahip kişisellikten arındırılacak, durumun icabı bir davranış modu olarak kabul edilecektir.
Bu durum üst ve ast arasındaki mesafeyi azaltacak, bireyin durum icabı nedeni ile itaat ederek gerçekleştirdiği görevi ile gurur duymasını sağlayacak, ortaklaşa sorumluluk alma duygusunu geliştirecek, en önemlisi de üst ve astlar arasında meydana gelebilecek yıkıcı çatışmanın önüne geçilmesini ve yaratıcı işbirliğinin gelişmesini sağlayacaktır.
Her zaman öncü fikirleri ile zamanının ötesinde bir yönetim kahini olan Follett, görüldüğü üzere yetkinin güç kaynaklarından ziyade içinde bulunulan koşulların oluşturduğu bir durum yasasından temel aldığını ileri sürmektedir.
Postmodernizmde ‘Güç’ Kavramı
Postmodern yaklaşımda ‘güç’ kavramı Michel Foucault (1926-1984) tarafından geniş ve radikal bir görüşle ele alınmıştır. Foucault’a göre güç, sosyal ve kişisel ilişki temelli ‘bilgi’ birikimidir.
Organizasyonlarda hiyerarşi olarak yukarıdan aşağıya doğru bir yaptırım unsuru gibi görülmesine rağmen, ‘bilgi’ bağlamında, güç her yerdedir ve toplum veya organizasyonların her düzeyinde bulunmaktadır. Bu nedenle genellikle yukarıdan aşağıya dikey hiyerarşik bir düzende uygulanmasına rağmen, aşağıdan yukarıya doğru da uygulanabilirdir.
Foucault, güç’ün(bilgi) toplumun çeşitli katmanları arasında tesadüfi olmayan(seçilmiş) ilişkisel bir network ile oluştuğunu belirtmektedir. Seçilen ve oluşturulan network’lerle bilgi paylaşımı ve böylece de ‘güç’ elde edilmektedir. Elde edilen güç ile de network’leri oluşturanlar tarafından meknizmalar, teknolojiler, kural ve prosedürler kararlaştırılmakta ve uygulanmaktadır.
Burada esas olan, seçilerek oluşturulan ilişkisel network’lerin kim tarafından, kimin yararına ve nasıl oluştuğudur.
Foucault’ya göre, geleneksel olarak organizasyonlarda sadece üst düzey yöneticilerin ‘Panopticon’ benzeri (Foucault, üst yönetimi 18.yüzyıl düşünürlerinden Jeremy Bentham’ın (1746-1832) cezaevlerinde gözlem modeli olarak adlandırdığı panopticon ile özdeşleştirmektedir) oluşturduğu yukardan aşağıya uzanan güç yapısının bulunduğu varsayılmaktadır. Ancak bilginin ‘güç’ olduğu ortamlarda artık bu durumun pek fazla bir geçerliliği bulunmamaktadır.
Her ne kadar bilgisayarlar, iletişim kanalları, TV kameraları ile yönetici sınıf’ın oluşturduğu ilişkisel network’lar vasıtası ile üst yönetimce ast’ların gözlem ve kontrolu yapılmakta ise de, tersinin mümkün olamayacağı söylenemez.
Dikkat edilirse postmodernizmde güç’ün temel kaynağı olarak gösterilen kişisel ve sosyal ilişki temelli ‘bilgi’, modernist bir çalışma olan French ve Raven sınıflamasında sonradan ilave edilmiş(bilgi-ikna gücü) benzer, ama içeriksel anlamı daha farklı algılanabilecek bir bilgi kaynağıdır.
Tarih boyunca her alanda insanlar arasında bir uğraş konusu olmuş yetki ve güç konusu, işletme ve yönetim alanında günümüzde de her boyutu ile tartışılmaya devam edilmekte, çalışmalar farklı disiplinler itibarı ile sürdürülmektedir.