Yeni Makaleler

Dizelere Sığınıyorum…

İşletme ve yönetim üzerine açıklamalar ve yorumlar yaptığım bu WEB sitesinde bugün canım alanla ilişkili konularda bir yazı yazmak istemiyor… Ne zamanı, ne  de yeri…

Takipçiliğin Dayanılmaz İtilmişliği

Çağdaş liderlik teorileri genellikle lider-merkezli çalışmalar içermektedir. Bir toplumu, kurumu ve paydaşları arzulanan sonuçlara doğru yönlendirecek ve olumlu etkileme süreçleri ile yöneterek beklenen amaçları gerçekleştirecek

Durumsallık ve Koşulbağımlılık; Yok Aslında Pek Farkımız, Ama Değişik Yönelim Tercihli İki Yaklaşım’ız

İşletme yönetimi alanında bilimsel nitelikli klasik ve neoklasik çalışmalar, sanayi devrimi ile birlikte verimlilik sağlamak için en iyi işgörme yöntemlerini ortaya çıkarmak maksadı ile  başlatılmıştı.

Klasik  görüş taraftarları, madde, makine ve insanlardan kurulu organizasyonlarda, yöneticilerin  bilimsel araştırmalardan kaynaklanan  birtakım yöntem ve ilkeler aracılığı verimliliğe ulaşabileceklerini belirtirken, çalışan insan unsurunu sadece ‘kolgücü’ olarak görmüş ve kabul etmiştir. 

Neoklasik düşünürler ise, klasiklerin dayandığı bu ilke ve yöntemlerin  verimli olarak amaçlara varmak  için tek bir yol olmadığını; çalışan insanlara makine gibi değil, ‘insan’ gibi davranarak, uygun liderlik, motivasyon ve iletişim gibi konulara önem vererek organizasyonlarda verimliliğin daha da arttırılabileceği görüşündeydiler.

Ama her iki yaklaşım da benzer bir şekilde organizasyonu ‘tek başına’ bir oluşum olarak almış ve bu bağımsız yapıda çevresel koşulların etkisini dikkate almadan, ‘içe dönük’  olarak gerçekleştirilecek doğru yöntem ve ilkelerle amaçların verimli bir şeklide gerçekleşebileceklerini ileri sürmüşlerdir.

Yirminci yüzyılın başından itibaren sanayileşmenin dünya ülkelerinde gelişmesi, kitlesel pazarların açılması, ulusal ve uluslararası pazarlarda rekabetin artması neticesinde üretim ve yönetim sorunlarını  kendi fildişi kulelerinde ‘içe dönük’ olarak çözmeye çalışan işletmeler için alışılagelmiş yöntemler yeterli olmamaya başladı.

Artık ulusal ve uluslararası pazarlarda tüketiciler, müşteriler, tedarikçiler, rakipler, paydaş gruplar, ekonomik ve politik gelişmeler, demografik, sosyokültürel  ve teknolojik oluşumlar gibi çeşitli dış çevresel  unsurların yarattığı çok daha zengin içerikli bir iş dünyası ile karşı karşıyaydılar. Bu yeni dünyadaki oluşumlar ve  temelindeki görüş ve düşünceler, işletme  faaliyetlerini içinde yer aldıkları üst ve alt sistemlerle (çevrelerle) ilişkili olarak inceleyen sistem yaklaşımı çalışmalarını başlattı.

Yirminci yüzyılın ikinci yarısında  ise sistem yaklaşımına yeni bir açılım yapılarak yönetim konuları durum ve koşullar temelinde de incelenmeye başlanmıştır. Çalışmalarda “..hangi durum ve koşullarda, hangi yönetim tarzı ve eğilimi işletmenin başarılı bir şekilde amaçlarına ulaşmasında daha etkili olabilir?..” sorusu ile değişen çevresel faktörlerle  uyumlu yönetim  tarz ve davranışları tanımlanmak ve yorumlanmak istenmiştir.

İşletme yönetimi ve organizasyon teorisinde durumsallık ve koşul bağımlılık  olarak tanımlanan bu yeni yaklaşımlar her organizasyon için geçerli  ‘en iyi yönetim yapısı’ görüşünü savunan klasik/neoklasik teorilerin  aksini ileri sürmekteydi. En iyi organizasyon yapısının ve süreçlerinin içinde bulunulan durum ve koşullara bağlı olduğunu ve değişen koşullara göre ‘en iyi’nin her seferinde araştırılarak bulunmasını öneren bu yaklaşımlarda, tüm zamanlarda geçerli olan evrensel organizasyon yapı , ilke ve yöntemleri kabul görmemekteydi.

Böylece etkili ve verimli yönetim için  “durum ve koşulların” öne çıktığı yeni bir  yönetim yaklaşımı başlamış ve çalışmaların odak noktası dış ve iç çevresel faktörlerin üzerine yoğunlaşmıştır.

Durum ve koşulları dikkate alarak en iyi işletme yapı, sistem, yönetim  tarzı ve davranışlarını belirlemek akla uygun bir yöntemdir. Nitekim bu görüşler ışığı altında alanda çalışmalar P.R.Lawrence, J.W.Lorsch, J.Woodward, T.Burns, J.M.Stalker, D.S.Pugh, D.J.Hickson, C.Perrow  gibi önde gelen araştırmacıların katkıları ile başlatılmış ve devam ettirilmiştir.

Ama ‘Durumsallık’ ve ‘Koşulbağımlılık’ kavram farklılıkları, aynı dönemlerde liderlik özellik, davranış ve tarzları üzerine araştırmalar gerçekleştiren Fred E. Fiedler, Paul Hersey ve Ken Blanchard’ın önde gelen çalışmaları ile  daha fazla ilişkilendirilmiş ve onlara referans verilerek tanınmıştır.

Durumsallık ve Koşulbağımlılık ; Benzer Anlamlı, Değişik Yönelim Tercihli İki Yaklaşım

Avusturyalı psikolog Fred E. Fiedler, işletme yönetimi liderlik çalışmalarında durum ve koşulların liderlik tarz ve davranışları üzerinde etkisini incelerken ‘Koşulbağımlılık (contingency)’;  Paul Hersey ve Ken Blanchard da ‘Durumsallık(situational)’ kavramı ile çalışmalarını adlandırmış ve tanımlandırmışlardır.

Yukarıda belirtildiği gibi,  Durumsallık(situational) ve Koşulbağımlılık(contingency) yaklaşımları, işletmelerde etkili ve verimli yönetim uygulamalarına lider/yönetici özellik, tarz ve davranışlarına odaklanarak  çevresel faktörler, başka bir deyişle, liderin faaliyette bulunduğu ortamdaki durum ve koşullar itibarı ile cevap arayan iki benzer liderlik yaklaşımıdır. Çünkü, her ikisi de içinde bulunulan durum ve koşulların  yönetim yapı, sistem, tarz ve davranışları üzerinde yüksek düzeyde etki yapabildiğini, bu nedenle etkili liderlik tarz ve  davranışlarının  durum ve koşullar göz önüne alınarak belirlenmesi ve uygulanması gerektiğini ileri sürerler.

Ama, aynı zamanda bu iki kavram arasında bir farklılık da bulunmaktadır.  Çünkü iki kavram da çeşitli durum ve koşulların önemini ve etkisini kabul ederken, yönetici ve liderlerin  uygulayacakları yönetim tarz ve davranışlarının belirlenmesinde ve uygulanmasında  farklı davranış yönelimi tercihlerinden  hareket ederler.

Liderlikte  Durumsallık(situational) Yaklaşımı, lider/yöneticilerin  özellik, beceri ve davranışlarını değiştirerek, halihazır durum ve koşullara en uygun şekilde davranış tarzı belirlemesini ve uygulamasını önerir. Yani lider/yöneticiler öncelikle  içinde bulunduğu durum ve koşulları analiz edecek, tanımlayacak, daha sonra da kendi özellik ve becerilerinden yararlanarak  o durum ve koşullara en uygun olan yönetim tarzı ve davranışlarını  seçerek, uygulayacaktır. Yaklaşımın özü ve yönelim tercihi;

Durum –>Duruma en uygun lider/yönetici tarz ve  davranışı = Etkili ve Verimli Liderlik/Yönetim Performansı

kavramı ve önceliği üzerine kuruludur. Liderin  performans başarısı ancak durum ve koşullara uygun yönetim tarzı ve davranışının seçilmesi ve uygulanması  ile gerçekleşebilir. İşin özü ve temeli  de lider/yöneticilerin  durum ve koşullara uygun olan yönetim tarzını benimsemesi, gerektiğinde  tarz/davranışlarını değiştirerek uygulamasıdır.

Koşulbağımlılık(contingency) Yaklaşımı da içinde bulunulan durum ve koşulların önemini kabul eder. Ama bu yaklaşım öncelikle liderlerin baskın özellikleri ve yönetim tarzının ortaya çıkarılmasını, daha sonra da  bu baskın özellik ve yönetim tarzının etkili olacağı  elverişli  durum ve koşulların belirlenmesini önerir. Lider/yöneticilerin kendi baskın yönetim tarzına elverişli durum ve koşullarda  görev yapması onun başarılı performansını yükseltecektir. Başka bir deyişle liderlik yönetiminin etkililiği için koşulların baskın liderlik davranışlarına elverişli olması gereklidir. Yaklaşımın özü ve yönelim tercihi;

Baskın Liderlik/yönetim Tarzı –>Baskın Liderlik/Yönetim tarzı için elverişli koşul = Etkili ve Verimli Liderlik/Yönetim Performansı

kavramı ve önceliği üzerine kuruludur. Koşullar  lider/yöneticinin baskın yönetim tarzı için  elverişli değilse  lider/yönetici değiştirilmeli, yerine  koşullara uygun özellik ve tarzlara sahip yeni lider/yönetici atanmalıdır. Aslında lider/yönetici doğal olarak tarzını koşullara uyum sağlamak için  biraz  esnetebilir. Esneklik her tür yöneticiliğin  önemli bir kuralıdır. Ama buradaki temel nokta esnetilen davranış değişikliğinin lider/yöneticinin belirgin ve baskın yönetim özelliklerini   hiçbir zaman tam değiştiremediği nedeni ile,  elverişli koşullara uygun lider/yönetici özellik ve davranışlarına sahip kişilerin görevde daha iyi performans verebileceğidir.

Örneğin, Durumsallık(Hersey ve Blanchard) yaklaşımında bir işletmede yıllar boyunca görev yapmış bir lider/yönetici, durum ve koşullar(teoride ast’ların gelişim düzeyi) değiştiğinde, değişen ortama uygun olarak kendi baskın liderlik tarz ve davranışlarını da uygun bir şekilde değiştirerek görevine devam edebilir, ve performansını yükseltebilir. Burada kilit unsur, lider/yöneticinin baskın tarz ve davranışını değişen durum ve koşullara uygun olarak değiştirmesi, geliştirmesidir.

Ama, Koşulbağımlılık(Fiedler) yaklaşımında, yine işletmede yıllar boyunca görev yapmış bir lider/yöneticinin, durum ve koşullar(teoride görev yapısı, liderin astları ile ilişkisi, liderin mevki gücü) değiştiğinde, değişen ortama uygun olarak kendi baskın liderlik tarz ve davranışlarını da uygun bir şekilde değiştirerek görevine devam etmesi önerilmemektedir. Etkin liderlik performansı için baskın liderlik tarz ve davranışları durum ve koşullar için elverişli bulunmayan lider/yöneticinin yerine,  halihazır koşullara uygun baskın liderlik tarz ve davranışına sahip yeni bir liderin göreve getirilmesi performansı daha fazla yükseltecektir.

İki tür  yaklaşım arasındaki  farklılık bu sayfada yer alan grafik resimlerde iki çeşitli alan itibarı ile de (palto ve futbol)  açık olarak görülebilir.

Kısaca başlıkta belirttiğimiz gibi Durumsallık ve Koşulbağımlılık kavramları anlamsal olarak benzer, ama yönelim tercihi farklı iki yaklaşımdır… ve bu  yaklaşımlar yönetim literatüründe pek fark gözetilmeden eşdeğer olarak birbirlerinin yerine de bol miktarda kullanılmaktadır.

Bu içeriği paylaşmak istermisiniz?

Facebook
Twitter
LinkedIn

Bu içeriği yorum yazmak istermisiniz?