İş yaşamı ve işletme yöneticileri belirsizliklerin bulunmadığı dengeli bir ortam/stabilite içinde faaliyette bulunmayı arzu ederler. Doğal olarak öngörülebilir özellikli basit, durgun ve dengeli çevrede faaliyette bulunan yönetici ve liderler rasyonel analiz yöntemleri ile çevresel unsurları ölçerek uygun ve doğrusal(lineer) stratejiler geliştirebilirler.
Ama dünyamız 21.Yüzyılda çok daha yüksek bir üstel büyümenin patlayıcı gücü ile değişim hızını yaşamaya aday gözüküyor. Başka bir deyişle önümüzdeki yüzyılda değişim ve belirsizliklerin çok daha artacağı bir döneme giriyoruz.
Öngörülemeyen her ani değişim öncelikle denge/stabiliteyi bozan bir kriz olarak algılanabilir. Ama krizin etkin bir şekilde yönetildiği durumlarda zaman içinde kriz’ler birden fırsat olarak görülmeye de başlanabilir.
Gerek olumlu, gerekse olumsuz durumlarla karşılaşılan bu zor zamanlar işletme lider ve yöneticilerinin sınav zamanlarıdır. Çünkü iş yaşamında önceden uyarı sinyalleri veren veya vermeyen her türlü dengeleri bozan durumlar, kurum yöneticilerinin hiçbir zaman karşılaşmak istemedikleri zorlayıcı durumlardan biridir.
Bu zorlayıcı durumların ustalıkla ve olabildiğince az hasarla atlatılması, hatta sonra da kazançlı bir ortama dönüşmesi için herkesin durup bir şeyler yapılmasını beklediği kişi lider ve sorumlu üst yöneticilerdir.
Kurum için oluşabilecek zorlayıcı durumlar, onun iç çevresinden kaynaklanabildiği gibi, kurumun dışından, yani dış çevresel olaylardan da kaynaklanmaktadır.
Çok kısa olarak bahsetmek gerekirse, kurum dış çevresinden, küresel ve yerel düzeyde zorlayıcı durum ortamına dönüşebilecek riskler arasında; (a) doğal çevrede jeolojik, biyolojik, iklimsel ve insan kaynaklı değişimler, bozulmalar, (b) siyasal ve sosyokültürel dengelerde bozulma, (c) teknolojik gelişim ve değişimler, (d) ekonomik dengelerde bozulma, dalgalanma ve patlamalar, yer almaktadır.
Yukarıdaki riskler arasında son sırada yer verdiğimiz değişim, bozulma, ve patlamalar halinde gelişen ekonomik dalgalanmalara, tarihin her döneminde küresel veya yerel ölçekli olarak rastlanmaktadır.
Başlangıç ifademizi biraz daha açarak tekrarlayalım…
Başta ekonomik dalgalanma dönemleri olmak üzere zorlayıcı durum zamanları işletme lider ve yöneticilerinin sınav zamanlarıdır.
Bu nedenle kıyısından köşesinden de olsa, bu konuda bilgi sahibi olmanın hiçbir zararı yoktur…Yararı ise olabilir.
Bugünkü yazımızda makroekonomik bir alana usulca yaklaşıp, işletmenin stratejik yönetimi ile görevli meslektaşlarımızın rüyalarındaki bir karabasan olan ekonomik dalgalanmalar konusunu kuş uçuşu gezisi olarak açıklamayı planladık.
Ekonomik Dalgalanmalar
Ülke yönetimleri ekonomik alanda üç önemli misyona sahiptir. (a) İstikrarlı bir ortamda, ortalamanın üzerinde bir ekonomik büyüme gerçekleştirmek, (b) İstikrarlı bir işgücü ortamı(düşük düzeyde işsizlik) sağlamak, (c) Düşük düzeyde bir enflasyon oranı ile piyasalarda istikrar oluşturabilmek.
Ancak bu üç alanda, tüm çabalara rağmen, her zaman istikrarlı bir şekilde olumlu gelişmeler sağlanması mümkün olamamaktadır.
Ülkelerin Gayrisafi Yurtiçi Hasılasında(GSYİH) ortaya çıkan büyüme oranındaki kısa dönemli değişimlere ekonomik dalgalanmalar adı verilmektedir. Bu dalgalanmalar yaşadığımız dünyanın bir gerçeğidir, zamanını ve süresini tahmin etmek kolay değildir, ve dalgalanmaların yaşanmadığı bir ülke ekonomisine rastlamak da pek olası değildir.
Ülke yönetimleri her kesim, kurum ve birey için farklı sonuçlar oluşturabilen ekonomik dalgalanmalara engel olamaz, ortaya çıkma nedenlerini yok edemez, sadece makroekonomik politikalarla bu dalgalanmaların şiddetini ve verdiği hasarları azaltma yönünde çalışmalar yapabilir.
Ekonomik dalgalanmaların üç önemli özelliği vardır.
Ülkelerde GSYİH’nın pozitif veya negatif büyüme sonucu ortaya çıkan genişleme ve daralma dönemlerinde hemen hemen tüm makroekonomik değişkenler/unsurlar genişleme/daralma hareketliliği boyunca birlikte artar veya azalır. Başka bir deyişle dalgalanma sürecinde tüm ekonomik unsurlar eşhareketlilik içinde davranış gösterirler. Örneğin, ekonomik daralma dönemlerinde GSYİH, reel tüketim, reel yatırım, istihdam düzeyi, hep beraber düşüş gösterirken, işsizlik de bunların tersi yönde(yükseliş) eş hareketlilik içindedir.
İkinci özellik ekonomik dalgalanmaların çıkış zamanı veya süresi konusunda sınırlı tahmin ve öngörüler yapılabildiği hususudur. Bilinen odur ki, tarihi dönemlerde ortaya çıkan hiçbir dalgalanma belirli bir döngüye sahip olmamıştır. Örneğin, ABD’de başlayan ama küresel etkiler yaratan Büyük Buhran dönemi(Ağustos 1929-Mart 1933) 43 ay sürmüş, aynı ülkede başka bir durgunluk (Ocak 1980-Temmuz 1980) sadece 6 ay devam etmiştir. Yine ABD’de 2007 de başlayan ve küresel bir boyuta tırmanan daralma süreci ise 18 ay(Aralık 2007-Haziran 2009) sürmüştür.
Ekonomik dalgalanmalarda görülen üçüncü özellik büyüme/genişleme dönemlerindeki sürekliliktir. Daralma ve durgunluk dönemleri tahmin edilemeyen zamanlarda başlayıp farklı sürelerde etkisini gösterse de, ekonomik büyüme ve genişleme dönemleri rastlantısal olarak hareket etmez/ortaya çıkmaz. Örneğin büyüme genişleme dönemlerinde bir sonraki çeyrekte de büyüme devam eder.
Ekonomik Dalgalanma Dönemleri
Yukarıda belirtildiği üzere ekonomik dalgalanmaların, birbirlerine benzer belirgin bir döngüye sahip olmamalarına rağmen, eğilimleri/trendleri itibarı ile, alanda önkabule sahip bir sınıflaması yapılmaktadır.
Refah dönemleri, genel anlamda ekonomik faaliyetlerin genişlediği dönemlerdir. İşsizlik düzeyleri düşüktür, ekonomik faaliyetlerin sayısı ve kazançlar yüksektir.
Durgunluk/Daralma dönemleri ekonomik faaliyetlerin sayısının azaldığı, işsizlik düzeyinin yükseldiği dönemlerdir.
Kriz/Buhran dönemleri, ekonomik faaliyetlerin çok düşük olduğu, başka bir deyişle, tüketim, üretim ve işsizliğin dibe vurduğu olumsuz konjonktürel devrelerdir.
Toparlanma/Genişleme dönemleri, bir ekonominin durgunluk veya krizden çıkıp yeniden genişlemeye yöneldiği olumlu dönemlerdir.
Her ülke zaman zaman iyi veya kötü, inişli çıkışlı ekonomik dönemler yaşamaktadır.
GSYİH’de olumlu(pozitif) büyüme dönemleri genişlemeler, toparlanma, refah patlaması olarak gerçekleşebilmekte; olumsuz(negatif) büyüme dönemleri darboğazlar, daralmalar, durgunluk, buhran şeklinde ortaya çıkabilmektedir.
Doğal olarak olumlu(pozitif) ve istikrarlı büyüme dönemlerine kimsenin bir şey diyeceği olmaz.
Ama beklenmedik şekilde, bazen de kendini çeşitli öncü sinyallerle göstere göstere yaklaşan, yerel veya küresel etkileri ani bir şekilde ortaya çıkan olumsuz ekonomik dalgalanmaları ve dönemleri yaşamayı da kimse istemez.
Ekonomik Dalgalanmaların Nedenleri
Ekonomik dalgalanmaların nedenleri konusunda farklı bakış açılarına sahip görüşler bulunmaktadır.
John M. Keynes(1883-1946) ve taraftarlarının bakış açılarına göre, ekonomik dalgalanmalarının nedeni toplumda gelecekle ilgili beklentilerdir. Bu görüş sahipleri toplumda hayvansal içgüdüler olarak adlandırdıkları bazı psikolojik faktör ve olguların tüketici ve yatırımcıların duygularında iyimserlik veya karamsarlık yaratarak gelecekle ilgili kanaatleri/beklentileri değiştirebilecekleri düşüncesindedirler.
Karamsarlık dönemlerinde toplumda değişen gelecekle ilgili kanaatler, tüketicilerin satınalma taleplerini ve cari harcamalarını , yatırımcıların da üretim faaliyetlerini kısmalarına neden olabilecek, böyle bir durum emek/işgücü talebini de düşürecektir. Genellikle piyasalarda talep düşüşlerinin tetiklediği bir başlangıç şoku ile harekete geçen olumsuz değişimler, toplam ekonomide bir çarpan etkisi yaratabilecek ve dalgalanmaların şiddetini arttırabilecektir.
Başka bir deyişle görüş taraftarları toplumda gelecekle ilgili değişen kanaatlerin, kendilerini gerçekleştirebilecek etkileri yaratabildiğini ileri sürmektedir. Böylece gelecekteki beklentileri ifade eden karamsar kanaatler bir bakıma duyguların yönlendirdiği bir sezgiden ziyade rasyonel düşünce niteliğine dönüşerek kendilerini haklı çıkaran bir olgu haline gelmektedir.
Milton Friedman(1912-2006) ve taraftarlarının bakış açılarından ekonomik dalgalanmanın kaynağı parasal ve finansal faktörlerdir. Görüşlerin temeli, bir makroekonomik araç olan piyasadaki para arzı miktarının GSYİH’yı etkilediği hususudur. Örneğin para arzında azalma, nominal GSYİH’de düşüşe neden olarak toplam fiyat düzeyini, emek talebini ve reel GSYHİ’i düşürebilecek, bu durum da olumsuz ekonomik dalgalanmaları körükleyecektir. Diğer bir makroekonomik araç olan piyasadaki kredi düzeninin işleyişinde olabilecek bir bozukluk da olumsuz ekonomik dalgalanmalara neden olabilecektir.
Arthur C. Pigou(1877-1959) ve taraftarlarının bakış açısından ekonomik dalgalanmaların en önemli kaynağı teknolojik şoklar veya değişimlerdir. Aynı görüşlere sahip Joseph Schumpeter(1883-1950) de, başlangıçta her ne kadar düzen bozucu ve yıkıcı etkileri bulunsa da, teknolojik şokların sosyoekonomik sonuçları itibarı ile olumlu olduğu ve emek/işgücü talebini, yatırım ve tüketim faaliyetlerini yükselttiğini ileri sürmüştür.
Bu görüş açısının temel aldığı teknoloji faktörünün büyüme ve genişleme dönemlerinde etkili olduğu üzerinde genel bir önkabul bulunmaktadır. Teknolojik kapasitenin gerilemesi, başka bir deyişle, negatif teknoloji şoklarının ise durgunluk, buhran gibi daralmalara neden olması tarihi süreçte(yaratıcı yıkım etkisi hariç) görülmemiştir. Ancak olumsuz bir ekonomik dalgalanma olan daralma ve durgunluk dönemlerindeki teknolojik şokların etkisi konusunda tartışmalar zaman zaman devam etmektedir.
Ekonomik Dalgalanmalarda Para ve Maliye Politikalarının Rolü
Yukarıdaki paragraflarda belirttiğimiz gibi ülke yönetimleri ekonomik dalgalanmalara engel olamaz ve oluşma nedenlerini de yok edemez. İstikrar dışı şiddetli ekonomik dalgalanmaların doğal bir şekilde kendiliğinden geçmesi de pek mümkün değildir, veya çok uzun bir süre alabilir. Bir başka deyişle Adam Smith’in (1723-1790), piyasalarda istikrarlı düzeni sağlayan ‘Görünmez El’ etkisi, şiddetli ekonomik dalgalanmalarda pek kolayca işlememektedir.
Bu konularda öncü düşünür John M.Keynes’e atıf yapılarak Keynesyen teori olarak bilinen yaklaşıma göre, doğal olarak kendiliğinden geçmesi mümkün görülmeyen ekonomik dalgalanmalara ülke yönetimleri müdahale etmelidir. Ülke yönetimleri toplumda tüketici taleplerini canlandırarak her kesimdeki beklentileri/kanaatleri aksi yöne çevirecek makroekonomik politikalarla piyasalara müdahale ederek bu dalgalanmaların şiddetini, süresini ve verdiği zararları azaltabilir.
Ülke yönetiminin olumsuz ekonomik dalgalanmaların şiddetinin düşürülmesi ve piyasalardaki hasarları azaltma çabalarında kullanabilecekleri iki önemli makroekonomik yöntem, para ve maliye politikalarıdır.
Para politikaları, ülkenin para otoritesi tarafından parasal rezervlerin ve faiz oranlarının genişletici veya daraltıcı bir şekilde kullanılarak karşılaşılan ekonomik dalgalanmanın şiddeti ve hasarlarının minimuma indirilmesi amacı ile kullanılmaktadır.
Ekonomik daralmalarda parasal rezervlerin miktarını arttırarak ve faiz oranlarını düşürerek genişletici ; istikrarsız aşırı hızlı büyüme dönemlerinde para rezervlerini düşürerek, ve faiz oranlarını arttırarak daraltıcı politikalarla piyasalarda ekonomik dalgalanmalar dengeli olarak yönetilmeye çalışılır.
Maliye politikaları, ekonomik dalgalanmalara karşı ülkenin yürütme ve yasama organlarınca kullanılan bir yöntemdir. Ekonomik daralmalarda vergileri azaltarak, devlet harcamalarını arttırarak genişletici ; istikrarsız aşırı hızlı büyüme dönemlerinde vergileri yükselterek, ve devlet harcamalarını düşürerek daraltıcı politikalarla dalgalanmalar dengeli olarak yönetilmeye çalışılır. Ayrıca doğrudan sermaye ve emek/işgücü piyasalarına yönelik özel maliye politikaları ile daralan ekonomilerde koruyucu ve talep arttırıcı sonuçlar sağlanabilinmesi mümkün olabilmektedir.
Son Yüzyıl İçinde Küresel Boyutlu İki Büyük Olumsuz Ekonomik Dalgalanma
Son yüzyıl içinde, ülkesel ve bölgesel boyutların üzerinde tüm dünya ülke, toplum ve bireyleri üzerinde, farklı da olsa etkilerini gösteren küresel boyutlu iki büyük ekonomik kriz yaşanmıştır.
ABD’de başlayan 1929-1933 Dünya Ekonomik Bunalımı, etkilerini 43 ay boyunca küresel ölçekte devam ettiren ekonomik buhrana verilen isimdir. Tanımı üzerinde bir önkabul bulunmamasına rağmen, olumsuz bir ekonomik dalgalanmanın buhran niteliğini kazanması, genellikle %20’nin üzerine çıkan işsizlik oranıyla birlikte uzun süren bir durgunluk dönemi ile oluşmaktadır.
Bahsi geçen krizin oluşmasında farklı nedenlerin rolü olduğu alan uzmanlarınca belirtilmektedir.
Krizin nedenlerinden biri Amerikan ekonomisinin üzerinde söz sahibi büyük şirket sayısının sadece 200 kadar olması; ve tek bir holdingin bile iflasının ekonomiyi yeterince sarsabilecek bir etki yapabilecek bir piyasa ortamının oluşmuş bulunmasıydı.
İkinci bir sebep finansal sistemin ve bankacılık kuruluşlarının kötü yapılanmış olması; sistemin etkili ve verimli olarak çalışabilmesini temin edecek sermaye esasları, rezerv ve kredi oranlarını belirleyen yasaların ve regülasyonların bulunmaması idi.
Son sebep ise liberal ekonomi anlayışına göre ülkeyi idare eden zamanın yönetiminin(Başkan Hoover), birinci dünya savaşı sonunda savaşı yaşamış devletlerden alacaklarını yeterince tahsil edememesi, ve oluşan krize zamanında müdahale etmek istememesiydi. Daha sonra başlatılan makroekonomik müdahale girişimleri ise krizi engellemede geç kalmış, başarılı olamamıştı.
Nitekim sözkonusu olumsuz dalgalanma döneminde başta ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere, onlarla ticari faaliyetlerde bulunan dünyanın geri kalan, özellikle de sanayileşmiş toplumlarında inşaat faaliyetleri durmuş, tarım ürünü fiyatları düşmüş, mal ve hizmet talebi azalmış, bunların doğal sonucu olarak büyük bir işsizler ordusu ortaya çıkmıştır. Bu gelişmeler yanında, küresel toplumlarda gelecekle ilgili olumsuz beklentilerin/kanaatlerin çarpan etkisi yıkıcı sonuçları daha da büyütmüştür.
Bunalım dünyada 50 milyon üzerinde insanın işsiz kalmasına, yeryüzündeki toplam üretimin %42 oranında, dünya ticaretinin de %65 oranında, azalmasına neden olmuştur.
Alanda yapılan çalışmalar, önceki tarihsel dönemlerde oluşan krizlerin, uluslararası ticari faaliyetleri en fazla %7 oranında düşürdüğünü göstermektedir. Bu oran dikkate alındığında, 1929 bunalımının küresel bir büyük buhran olarak adlandırılmayı hakkettiği görülmektedir.
Onsekiz ay boyunca tüm dünya ülkelerinde etkisini gösteren 2007-2009 Küresel Ekonomik Krizinin, öncelikle ABD’deki gayrimenkul piyasasının aniden değer kaybetmesi ve bunun sonucunda kişisel iflasların artması ile tetiklendiği görüşü hakimdir.
Sözkonusu yılların öncesinde başlayarak sürekli yükselen konut fiyatları piyasalarda aşırı derecede iyimser bir hava yaratmış, düşük gelirli ailelere verilen konut kredi miktar ve hacmı riskli bir şekilde yükseltilmişti.
Ancak konut fiyatları 2008 Eylül ayından itibaren düşüş eğilimine girince, kredilerini geri ödeyemeyen düşük gelirli aileler iflas etmiş, konutlarına el konulmuş, sözkonusu ev sahiplerine borç veren kuruluşları da zora sokmaya başlamıştı.
İlerleyen dönemlerde krizin sadece konut satın alan düşük gelirli kesimi ve onlara kredi sağlayan kurumları değil, bütün ABD mali sistemini etkilediği anlaşıldı. Çünkü, düşük gelirli borç veren kuruluşlar portföylerindeki bireysel konut kredi sözleşmelerini, uluslararası finansal piyasalarda alınıp satılabilen menkul varlıklara dönüştürerek, dünya ülkelerindeki çeşitli yatırım ve ticaret kuruluşlarına ve bankalara satmışlardı.
Sonuç, ABD’de geri ödenemeyen konut kredileri ve ilişkili küresel finansal piyasalarda satılmış olan konut kredi sözleşmelerine bağlı menkul varlıkların değer kaybetmelerinin neden olduğu iflaslar, ve uluslararası toplumda gelecekle ilgili olumsuz beklentilerin çarpan etkisi ile büyüttüğü küresel bir krizdi.
Bu yazımızda engellenmesi mümkün olamayan istikrarı bozan ekonomik dalgalanmaların özelliklerini, nedenlerini, şiddet ve hasarını azaltıcı makroekonomik politikaları, önde gelen iki küresel boyutlu kriz örneğini de vererek incelemeye çalıştık.
İş yaşamında lider ve yöneticilerin ekonomik dalgalanmaların davranışları ve karşıt makroekonomik politikalar konusunda bilgi sahibi olmalarının çok gerekli olduğuna inanıyorum. Bu konuda bilgi sahibi lider ve yöneticiler en azından gelişen olaylar ve önleyici makro çalışmalar çerçevesinde kendi işletmelerinde karşılaşabilecekleri bazı riskleri, alacakları sinyallerle önceden fark edebilir, işletme içi hasarlarını azaltma konusunda çalışmalar yapabilir, uygun kriz yönetimleri ile rakiplerine göre daha hazırlıklı olabilirler…
Başlangıç ifademizi bir defa daha tekrarlayalım…
Zorlayıcı durum zamanları işletme lider ve yöneticilerinin paydaşları nezdindeki sınav zamanlarıdır.
…Ve bir ilave yapalım.
‘…Hatta yaşadıkları olumsuz durumları (krizleri), olumlu bir durum(fırsat) haline de dönüştürebilecekleri zamanlardır…’
İlerideki yazılarımızdan birinde makroekonomik dalgalanmalarla karşılaşan lider ve yöneticilerin kendi işletmelerinde uygulayabilecekleri mikro boyutlu risk ve zorlayıcı durum yönetimleri konusunu ele alıp kapsamlı olarak açıklayacağımızı belirterek yazımıza burada son veriyoruz.