18. Yüzyılda yaşamış İngiliz felsefe ve sosyal kuramcısı Jeremy Bentham zamanın Ceza Yasası Reform Komitesine, operasyon giderleri çok düşük olacak ve bu nedenle kamu kaynaklarının etkin kullanımında yarar sağlayabilecek bir cezaevi tasarımı modelini teklif etti.
Tasarlanan cezaevi, tek bir ‘gözlem kulesi’ etrafında dairevi şekilde inşa edilmiş bir bina olacaktı. Gözlem kulesinde tek bir kişi(gardiyan) başkaları tarafından görülmeden görev yapacak ve dairevi şeklinde binada her katta açık bir şekilde hücre odalarda bulunan mahkumlar, kendilerinin ortadaki gözlem kulesinde çok sayıda olduklarını düşündükleri gardiyanlar tarafından her an seyredildikleri ve gözlendikleri duygusunu yaşayacaklar, ve davranışları disiplin altına alınmış olacaktı. Yapı mahkumlarda bir nevi ‘büyük gözaltı’ hissi yaratan, ama tek bir gardiyanla idare edilebilen dolayısı ile düşük maliyetli bir tasarımdı.
Yunan mitolojisinde 100 göz’e sahip olan bu nedenle de çok iyi bir gözcü olarak bilinen ‘Panoptes(herşeyi-gören)’ den esinlenerek “Panopticon” olarak adlandırılan tasarım, Bentham’a göre sadece cezaevlerinde değil, hastaneler, okullar, sanatoryumlar, kreşler gibi kurum yapıları için de uygun özelliklere sahip bir modeldi.
Post-yapısal(post-structuralist) yaklaşımın öncü düşünürlerinden Michel Foucault, aynı bağlamda, modern tasarım ve akıllı makinelerle donatılmış iş organizasyonlarının da bir panopticon cezaevinden farkı bulunmadığını ve üst yönetimlerin çalışanlarını açık ofis alanları, ve elektronik iletişim ve bilişim mekanizmaları ile hissettirmeden kontrol ettiklerini; çalışanların da kendilerinin her an gözlendiği ve kontrol edildiği hissini duyarak işlerini yaptıklarını ileri sürmekteydi. Düşünüre göre bu tür işyeri tasarımları aslında otomatik bir gözetim mekanizmasından başka bir şey değildi. Açık ofis tasarımı, çalışanların birbirini her an takip edebildiği, bunun ötesinde kurumsal ideolojiler ve fikri paradigmalarında dönüşüm yaşadığı, disipline edici bir otomatik gözetim yapısından ibaretti.
İşletme yönetimi ve organizasyon teorisi alanında önde gelen araştırmacılardan Barbara Townley, daha da ileri gidip, panopticon yapı ve sistemlerin, İKY(İnsan kaynakları Yönetimi) uygulamalarında da kullanıldığı görüşündedir. Townley’e göre, İKY de, kurum çalışanlarını kendileri, çalışma arkadaşları ve meslektaşları hakkında bilgi kodlamaya, sınıflandırma yapmaya, bir bağlamda onları gözlemleyerek denetim yapmaya teşvik etmektedir.
Günümüzde sosyal yapılandırmada gelişen bilgi ve iletişim teknolojilerinin oluşturduğu yeni bir iş modeli örneği olan çağrı merkezleri benzeri işletme yapılarını çağdaş elektronik panopticon’lar olarak kabul eden, karşı fikirde olan ve tartışan çok sayıda çalışmalar bulunmaktadır.
Gerçekten, insanlık tarihinde toplumların refah düzeyini arttıran, modern iş yapma modellerini yaygın olarak kullanan, çok sayıda çalışanları bulunan, gelişmiş bilişim teknolojilerine sahip çağrı merkezlerinin ilk örnekleri benzeri iş organizasyonları ‘büyük gözaltı’ hissi yaratan birer elektronik panopticon cezaevi midir?..
Bu merkezler ve benzeri yapılar, sorunlarına çözüm talep eden müşteri telefonlarını güleryüzle ve sevecenlikle cevaplayan, hırçın ve agresif davranan müşterileri yumuşak uslupla cevaplayarak sakinleştiren ve onların sorunlarını, takım ruhu ve etkin işbirliği içinde çözerek yarar sağlayan misyona sahip hizmet faaliyet merkezleri olarak kurulmuş ve yönetilmektedir.
Ama farklı bir bakış açısı ile bu merkezlerin ilk örneklerini, gelişmiş elektronik bilişim sistemleri ile çalışanlarını zaman, uslup, söylem, davranış kısıtları getirerek inisiyatif ve takdir hakkı sağlamayan bir şekilde çalıştıran; basit ve tekrarlayan işlerin sert bürokratik ve aşırı mekanik kural ve prosedürler dahilinde , ruhsuz, bir şekilde gerçekleştirildiği, protokol dışı konuşmaların, hata ve uyumsuz davranışların, verimsiz zaman kullanımının ‘büyük gözaltı’ mekanizmaları (takım yöneticileri ve elektronik bilişim sistemleri) ile anında fark edilerek düzeltildiği panopticon türü cezaevi benzeri işyerleri olarak tanımlayanlar da bulunmaktadır.
Aslında ‘elektronik büyük gözaltı’ duyumsamaları günümüzde artık sadece çağrı merkezlerinin ilk örnekleri türü açık ofis tasarımlı büyük ve yüksek çalışan sayısına sahip, herkesin birbirini görebildiği ve izleyebildiği işyerlerine mahsus değildir. Büyük, orta veya küçük çoğu kurumlarda, yerinden veya uzaktan çalışanların performansları, kuruma sağladıkları çıktıları, hatalı uygulamaları, işlerin görülmesinde davranış tarzları gelişmiş elektronik gözlem sistemleri ile her an kontrol edilebilmektedir.
Daha da ötesi devlet kurumlarının, e-Muhasebe(e-Fatura, e-Kayıt yöntemi, v.s.) sistemi ile işletmelerin ticari faaliyetlerini neredeyse günlük olarak kontrol altında tutabildikleri; e-Devlet uygulamaları ile bireylerin kendilerinin dahi farkında bulunmadıkları her türlü bilgilere ulaşabildikleri, böylece tüm kurum ve bireylerde ‘büyük gözaltı’ hissinin duyulmasına yol açan mekanizmalara sahip oldukları artık herkesçe bilinmektedir.
Modernist bakış açısı ile akıllı makineler desteği ile oluşturulan yeni iş modellerinin ve kurumsal yapıların, kaynak, girdi, süreç ve çıktıları etkili ve verimli olarak en az hata ile gerçekleştirmede yardımcı olduğu şüphesizdir.
Peki, çalışanlar açısından durum nasıl dersiniz?..
Her sabah belirli saatlerde gidip, belirli saatlerde geri döndükleri, çok monoton ve tekrarlayan aynı işleri bir makine gibi inisiyatif, duygu ve takdir hakkı katmadan gerçekleştirdikleri, hata ve davranış biçimlerinin akıllı sistemlerle kontrol edildiği ve anında ikaz edilerek düzeltildiği, uzaktan çalışmalarda bile ‘büyük gözaltı’ altında bulundukları bir elektronik panopticon cezaevinde çalıştıkları hissini arada bir de olsa duyumsamakta mıdırlar, acaba?..
Galiba, gelinen noktada elektronik sistemlerle ikaz ve denetim uygulamalarına toplumsal yaşamda öyle bir alışıldı ki, bunları sormanın da, tartışmanın da pek bir yararı olmayacak…