Ekonomi bilimi ile uğraşanlar toplumun refah ve tatmin düzeyini en yükseğe eriştirmenin yollarını makro ve mikroekonomik analizlerle ararlar. Günlük toplumsal yaşantımızda para arzı, krediler, faiz oranları, üretim, istihdam, enflasyon, dış ticaret hadleri, döviz kurları, cari açık, v.s gibi makroekonomik konuların önemi ve önceliği vardır ve sürekli olarak gündemde kalmaları ve tartışılmaları gayet normaldir.
İşletme ve yönetim konularına odaklı bu WEB sitemizde yazılarımızda makroekonomik konu ve yorumlara zorunlu olmadıkça yer verilmeyeceği, belki çok gerektiğinde sadece kısa açıklamalar yapılacağı belirtilmişti.
Ancak bu yazımızda temel odak alanımızla yüksek ilişkili ekonomik bir konuyu kuş uçuşu ele alıp tartışacağız.
Ekonomik felsefe, düşünce, karar ve davranış ağırlıklı soyut açıklamalar içeren bu yazımızı, kavramsal analiz meraklılarının ilginç bulacağına inanıyorum.
……………………………….
İş yaşamında da karar verme her düzeydeki yöneticilerin önemli ve vazgeçilemez bir görevidir. Başka bir deyişle, karar vermek işletmenin amaçlarına ulaşabilmesi için yöneticinin ‘olmazsa olmaz’ niteliği taşıyan bir görevi ve sorumluluğudur.
Bu alanda kararlar genellikle rasyonel bir süreçle alınabildiği gibi, bazen de belirsizlik derecesinin yüksek olması, eldeki kaliteli verilerin sınırlı olması, bilimsel karar yöntemleri ile öngörüde bulunabilme koşullarının oluşmadığı kısıtlı rasyonel veya rasyonel olmayan sezgisel, duygusal, veya politik olarak alınabilmektedir.
Ancak bilimsel işletme yönetiminin rasyonalist temelli pozitivist epistemolojisinde, kararların pozitif iktisat biliminde tanımlanan ‘Homo Economicus/Ekonomik Adam’ gibi düşünülerek ve davranılarak alınması, temel bir ilkedir.
Yani, iş yaşamında ve ekonomik ilişkilerde lider, yönetici, tüketici, üretici, kim olursa olsun tüm insanların ekonomik hayattaki düşünce ve davranışlarının, analiz yapılabilecek sürekli bir tercihler kümesi içerisinde kendisine maksimum ekonomik yarar sağlamaya yönelik olarak belirlendiği önkabulu bulunmaktadır.
Ekonomik Adam; Homo Economicus
Adam Smith(1723-1790), David Ricardo(1772-1823) ve John Stuart Mill (1806-1873) çalışmaları ile literatüre kazandırıldığına inanılan ‘Homo Economicus/Ekonomik Adam’ kavramının temel özelliği, yararını maksimize etmeye hedefli olarak karşılaştığı tercihler ve göreli maliyetler arasındaki optimum dengeyi yansıtan karar ve davranışlara sahip bulunmasıdır.
Bu bağlamda ‘ekonomik adam’ ekonomik düşünce, karar ve davranışlarında iyilik, yardımseverlik gibi değerlerle, sezgilerle, ve kehanetlere dayanarak değil, verilere aklı ile yaklaşarak tercih yapan bir rasyonalisttir.
Ama hiçbir insanın olmadığı gibi kusursuz da değildir. Hatta bunun ötesinde bazı durum ve koşullarda davranışlarının nedeni karmaşık ve çeşitli de olabilmektedir.
‘Ekonomik adam’ eğer bir tercih yapmıyorsa, yani bir karar almaya gereksinim duymuyorsa, bu demektir ki, ekonomide her şey yolundadır, tüm kişi ve kurumlar eş anlı olarak en iyileme yapmış durumdadır, ve kimse eniyileme davranışı yapmaya gerek duymamaktadır. Başka bir deyişle, tüm ekonomik unsurlar denge (herkesin eşanlı en iyileme yaptığı, hiçbir birey ve kurumun davranış kararları ile artık yarar sağlayamayacağı) durumundadır.
Ama denge durumu, bütünsel ekonomi ve farklı piyasalar için çok özel bir durumdur ve her an değişime açıktır.
Bu ilkeden hareketle bir bilim de olan işletme yönetimi alanında ‘Ekonomik Adam’ gibi davranmaları beklenen iş adamlarının bireysel ve kurumsal rasyonel karar/davranış süreçlerinde sözkonusu karara ilişkin tüm maliyetlerin, yararların ve risklerin eldeki verilere ve kanıtlara dayalı olarak(ampirizm), mantıklı bir şekilde rasyonalist(akıl ile) değerlendirilerek, seçenekler arasından en iyi olanı(eniyileme/optimum) seçmelerinin doğru olacağı çıkarımını ekleyebiliriz.
Ekonomi Biliminin Temel İlkeleri ; Eniyileme, Denge, Ampirizm
Ekonomi biliminin önde gelen üç temel ilkesinin eniyileme/optimizasyon, denge ve ampirizm olduğu hususunda alan uzmanları arasında bir önkabul vardır.
İlk iki ilke(eniyileme ve denge) kavramsal, üçüncüsü(ampirizm) metodolojiktir. İktisatçılar homo economicus özellikli kişilerin serbest piyasa koşullarında karar ve davranışlarını bu üç önemli ekonomi ilkesi ışığında belirlediği görüşü ile hareket eder ve çalışmalarını yaparlar.
İlk ilke, iş adamları ve meslek profesyonelleri kendilerinde bulunan bilgi ve verileri kullanarak, önlerindeki seçenekler arasından kendilerine en çok yarar sağlayanı, en iyisini seçmeleri eniyileme/optimizasyon ilkesidir.
Aslında eniyilemenin her davranış tarzında geçerli olduğunu söylemek de mümkün olmadığından, iktisatçılar eniyilemeyi sorgusuz ve sualsiz kabul etmezler. Ama yine de bu ilkenin karar verici davranışlarını yönlendiren etkili bir ilke olduğu kabul edilmektedir.
İkinci ilke denge ilkesidir. iktisatçılar her ekonomik aktörün(bireyler, kurumlar) ekonomik tüm karar ve davranışlarında eşanlı olarak eniyileme yaptıkları bir denge içinde faaliyette bulunduklarını kabul ederler. Ama daha önce belirttiğimiz gibi bu denge durumu özel bir durumdur ve her an koşullara göre değişebilir.
Üçüncü ilke ampirizm(bilgi ve veri kullanımı ile değerlendirme ve analiz yapmak) gereğince eniyileme yapan iş adamları ve meslek profesyonelleri bütçe kısıtları, maliyet-yarar analizi, fırsat maliyeti ve ödünleşim (bir seçeneği elde etmek için başka bir seçenekten vazgeçme gerektiği durum) gibi gözlem ve verilere dayanan metodoloji ile karar vermek ve davranış geliştirmek durumundadır.
Biz aşağıdaki paragraflarda rasyonalist yaklaşımla uyumlu ilk iki ekonomik ilkeden, eniyileme/optimizasyon ve denge kavramlarını ele alarak kapsamlı açıklamalar yapacağız.
Metodolojik bir ilke olan ampirizm, ilişkili konuların yer aldığı ileri tarihlerdeki yazılarımızdan birinde daha kapsamlı olarak yer alacaktır.
Seviyelerde ve Farklarda Eniyileme; Ekonominin İlk Temel İlkesi
Eniyileme/Optimizasyon ilkesi, kısaca, insanların her koşulda en iyi olan seçeneği tercih ederek seçim yapacakları ve davranış geliştireceklerini tanımlar.
Seviyelerde(düzeylerde) eniyilemede karar vericiler değişik seçeneklerin toplam net yararını/maliyetini hesaplayarak ve karşılaştırarak kendisine yarar sağlayan en iyi seçeneği , yani optimum’u belirler. ‘Optimum’, seçenekler arasında en iyi olanıdır. Bu bağlamda seviyelerde eniyileme ‘Toplam Yarar/Maliyet Analizi’ olarak da tanımlanabilir.
Farklarda eniyilemede karar vericiler bir seçenekten, diğerine geçişte sahip olacağı net yarar/maliyet değişikliğini hesaplar ve karşılaştırarak kendisine net yarar sağlayan en iyi seçeneği belirler. Bu bağlamda farklarda eniyileme ‘Marjinal Yarar/Maliyet Analizi’ olarak tanımlanabilir.
Burada ‘marjinal’ kavramı ve analizi ile ilgili kısa bir açıklamak yapmak istiyoruz.
‘Marjinal’ sözcüğünün temeli ‘Marjin’den gelmektedir ve Türkçe sözlük karşılığı ‘Fark’ veya ‘uçtaki/sondaki birim’ anlamındadır.
Dolayısı ile iktisat derslerinde ve alan jargonunda yerleşmiş ‘marjinal’ sözcüğü ile adlandırılan ‘Marjinal Analiz’ Farklarda/Uç(son birim) Analiz; ‘Marjinal Maliyet’ Farkların/Uç(son birim) Maliyeti (elverişli bir seçenekten daha elverişli başka bir seçeneğe geçildiğinde ortaya çıkan ek maliyet); ‘Marjinal Hasılat/Gelir’ Farkların/Uç(son birim) Geliri(ilave bir birim üretmenin toplam gelirde oluşturduğu değişiklik) olarak da açıklanabilir.
Örnek vererek açıklayalım;
Farz edelim ki her bir bavulda aynı kalitede, benzer Pantolon, Gömlek, Kravat, Atkı ve Şapka bulunmaktadır. Bu beş ürün birbirinin aynısıdır. Bavullardaki altıncı ürünler ise farklıdır; bir bavulda Çorap, diğerinde ise Kemer bulunmaktadır.
İlke olarak bu iki bavul arasında seçim yaptığınızda toplamda hangi bavul sizi daha fazla tatmin edecek, memnun bırakacak ise onu seçersiniz. Bu bağlamda her iki bavulun toplam net yararı hesaplanır ve değerlendirilerek en iyisi seçilir. Bu yöntem seviyelerde(düzeylerde) eniyileme yaklaşımıdır.
Ama iki bavulda ilk beş ürün aynı olduğundan onları dışarda bırakıp, sadece farklı olan Çorap ve Kemer’e odaklanıp, hangisi sizin yararınızı daha çok artırıyorsa, başka bir deyişle içerikteki farklılık hangi bavulun değerini daha çok artırıyorsa, o bavulu seçerseniz, bu yaklaşım da farklarda eniyilemedir.
Eğer eniyileme doğru yapıldı ise, seviyelerde eniyileme ile farklarda eniyileme her zaman aynı sonucu vermelidir. Yani seviyelerde veya farklarda seçim yaklaşımı aynı cevabı verir.
Hangi yaklaşımın kullanılacağı bir tercih meselesidir. Ama genellikle farklarda eniyileme yöntemi daha hızlı ve kolaydır. Bunun nedeni toplam ürünlere odaklanma yerine, sadece farklı ürünlere odaklanılarak vakit kazanılacağındandır.
Eniyilemede amaç, karar vericinin kendini en iyi duruma getirmesidir. Bu bağlamda ‘Optimum’ noktası seçenekler arasındaki en iyi noktadır; başka bir deyişle karar vericinin bu noktadan sonra daha iyisini yapamayacağı bir noktadır. Karar verici bu noktaya eriştiğinde durumu iyileşir. Bu noktadan uzaklaşmak ise karar vericinin durumunu kötüleştirir.
Yandaki görselde bireyin kısa bir tatil tercihi konusunda karar verme davranışında, seviyelerde veya farklarda eniyileme yaklaşımı aşamalar itibarı ile kısaca açıklanmaktadır.
Bireysel Eniyileme Arayışı ve Toplumsal Refah
İş yaşamında bireyler ve meslek profesyonelleri pozitif ekonomik ilkelerden biri olan eniyileme arayışı ile ilgili davranışlarında kendi yararlarını arttırarak refah düzeylerini yükseltmektedirler…
…Peki tüm insanların serbest piyasa koşullarında kendi yararlarını öne çıkaran davranışları sonucunda ortaya bir kaos veya karmaşa çıkmaz mı?..
Ürün piyasalarında esnaflar arasında kıyasıya pazarlıklar, sermaye piyasalarında çılgınca işlem yapan borsa simsarları, üretici, tüketici, yatırımcı, tasarrufçu davranış tarzları ile her biri kendi çıkarının peşinde koşan bireyler bir karmaşaya neden olamaz mı?..
Yukarıdaki paragraflarda belirtiğimiz gibi Adam Smith, bireylerin tüm gereksinimlerini kendi çıkarlarını kollayarak davrandıklarında, herkesin yararının yükselebileceği bir ortama varılacağını ileri sürüyor; bu durumu da ‘görünmez el’in serbest piyasa koşullarındaki gücü olarak tanımlıyordu.
Başka bir deyişle serbest koşullarda tüm bireyler kendi çıkarları peşinde koşup eniyileme davranışlarını gerçekleştirdiklerinde görünmez bir el, aslında tüm aktörlerin de refahını yükselten bir piyasa dengesi durumunu oluşturmaktaydı
Piyasa dengesi oluştuğunda sosyal artık(toplumsal rant) en yüksektedir. Kıt toplumsal kaynaklar tüm taraflar arasında en etkin şekilde dağıtılmıştır. Böyle bir denge durumunda hiçbir kimse bir başkasının durumunu kötüleştirmeden, kendi durumunu iyileştiremez.
Bu durum alan literatüründe ‘Pareto Etkin’ kavramı ile adlandırılmaktadır. ‘Pareto Etkin’ piyasalar hiçbir tarafın kendi eniyilemesini, başkasının durumunu kötüleştirmeden gerçekleştiremeyeceği bir durumu tanımlar.
Kısaca kıt kaynaklardan oluşan rekabetçi piyasalarda tüm mal ve hizmetler alıcı ve satıcılara etkin bir şekilde dağıtılır. Yalnızca kendi yararını yükseltmek peşinde olan bireylerin eniyileme davranışları, hiçbir yönlendirme ve zorlama olmadan-sanki görünmez bir el eşliğinde- toplumsal refahı da büyütür.
Denge; Ekonominin İkinci Temel İlkesi
Ekonominin ikinci temel ilkesi denge, kapsam olarak eniyilemeden daha geniştir. Bu bağlamda iktisatçılar her ekonomik aktörün(bireyler, kurumlar) ekonomik tüm karar ve davranışlarında eşanlı olarak eniyileme yaptıkları bir denge içinde faaliyette bulunduklarını kabul ederler.
İş yaşamında bireyler tek başına olmayıp bir çevre içinde faaliyette bulunurlar. Bu bağlamda çevre içinde bulunan her unsur ve tüm bireylerin her biri kendileri için eniyileme gayreti içinde bulunurken aynı zamanda birbirleri ile etkileşim içindedirler.
Tüm çevresel aktörlerin farklı bir eniyileme davranışı ile yarar sağlayamadığı veya yararını arttıramadığı özel durum denge durumu olarak adlandırılmaktadır. Çevresel aktörler denge durumunda davranış değiştirerek yarar sağlayabileceği veya yararını arttırabileceği düşüncesinde değildir.
Örneğin herhangi bir işyerinde gişeler önünde bekleyen başvuru sahipleri her gişe önünde hemen hemen eşit bir sayıda bir kuyruk oluşturarak bekleyişlerini sürdürürler.
Yeni bir gişe daha hizmet vermeye başladığında mevcut gişeler önündeki başvuru sahipleri hemen açılan yeni gişeye yönelirler, ve sonuçta tüm gişeler önünde yine eşit sayıda kuyruklar oluşur. Çünkü yeni gişeye yönelmeleri bekleme sürelerini azaltacak, başka bir deyişle yararlarını arttıracaktır.
Ne zaman ki yönelimler sonucu sonrasında yine her gişe önünde bekleyenlerin sayısı eşit olur. Bu durumda artık gişeler arası yönelimler ortadan kalkar. Çünkü bekleyenlerin davranış değişikliği onların bekleme sürelerini azaltmayacak, başka bir deyişle yararlarını arttırmayacaktır.
Kısaca piyasalarda denge durumunda gerek üretici, gerekse tüketicilerin hiç biri, kendileri için yarar arttırma olasılığı bulunmayacağından davranış değişikliğine gitmez. Denge durumunda her aktör eniyileme yaptığı düşüncesindedir.
Serbest piyasa koşullarında yine görünmez el devreye girerek herkesin eniyileme yaptığı bir durumu, başka bir deyişle, denge durumunu oluşturmuştur.
Ama yukarıdaki paragraflarda açıkladığımız gibi denge durumu, bütünsel ekonomi ve farklı piyasalar için çok özel bir durumdur ve her an değişime açıktır.
Görünmez El’in İşe Yaramadığı Durumlar; Olumlu ve Olumsuz Dışsallıklar
Pozitif iktisat alanında basit analizlerde eniyileme ve denge durumları serbest koşullarda piyasa işlemlerinde taraf olan aktörlere, yani alıcı/tüketici ve satıcılara/üretici odaklanarak yapılmaktadır. Bu gibi durumlarda (serbest piyasa koşullarında) görünmez el işleyebilmektedir.
Ama serbest de olsa piyasalarda alım/satım işlemini gerçekleştiren aktörler dışında başka taraflar da bulunmaktadır. Bir piyasa işleminde taraf olmayan, ama piyasaları etkileyen üçüncü tarafların davranışları dışsallıklar olarak kavramlaştırılmıştır.
Serbest piyasalarda alıcı ve satıcı arasında gerçekleştirilen bir ekonomik faaliyet, işlem taraftarları dışında doğrudan taraf olmayanlara dolaylı olarak bir yarar veya maliyet yarattığında ortaya çıkan durum dışsallık olarak tanımlanmaktadır.
Ekonomik işleme doğrudan tarafı olmayanlar, bu piyasa faaliyeti sonucu ek maliyetlerle karşılaştığında olumsuz dışsallık; aksine ek yararlar sağladığında olumlu dışsallıklar söz konusudur.
Dışsallıkların mevcut olması durumunda toplumsal ölçekte piyasalar etkin değildir. Örneğin olumsuz dışsallıklar bulunduğunda serbest piyasalar daha fazla mal ve hizmet üretim ve tüketimi gerçekleştirir. Olumlu dışsallıklar mevcut iken ise daha az üretim ve tüketim gerçekleşir.
Ama ister olumlu, ister olumsuz dışsallık ortaya çıktığında, her iki durumda da piyasalarda kaynakları etkin olarak dağıttığı ileri sürülen görünmez el işlemez olur.
Başka bir deyişle ortaya çıkan dışsallıkların türü ne olursa olsun, serbest piyasa koşullarında karşımıza çıkan ve eniyileme ve denge durumlarını düzenleyen görünmez el, kıt kaynakları etkin olarak dağıtamayabilir, işlevini yitirir.
Peki böyle bir durumda ne olur?..
Pozitif iktisadi analizde çözüm çok…
Serbest piyasaların dışsallıklar etkisi altında çalışmasında özel çözüm yöntemleri devreye girmektedir. Tarafların birbirleri ile görüşerek (a) pazarlıklar yapması ve (b) kamu yönetiminin komuta, kontrol ve piyasa kaynaklı sosyal yaptırım mekanizmaları/regülasyonlar ile tüm bireylerin ve toplumsal refah düzeyinin olumsuz etkilenmemesine gayret edilmektedir.
Kısıtlı Rasyonellik
Ama yine de toplumsal, ekonomik ve iş yaşamında rasyonel karar verme modeli tam olarak uygulanamamaktadır. Bunun nedeni, karar verenlerin ne kadar akılcı olmaya gayret ederlerse etsin tüm bilgilere sahip olamaması, ve bunları kısıtlı beyinsel kapasiteleri dolayısı ile tam olarak değerleyememesinden kaynaklanmaktadır.
Kısıtlı rasyonellik (bounded rationality) olarak tanımlanan böyle bir durumda, tüm seçenekler doğal olarak ortaya çıkarılamamakta, kişi kısıtlı yetenekleri nedeni ile, karmaşıklıktan uzak basit modeller üreterek yeterli tatmin üretecek karar verme eğilimine girmektedir.
Örneğin, kararların rasyonel olarak alınmasının en uygun bir yöntem olmasına rağmen, yine de kişiler karar verirken genellikle; eldeki hazır bilgi/verileri yeterli görüp, görünen en kısa yolu (Basit/Availability heuristic) tercih etmekte; karşılaşılan olaylar arasında analoji yaparak (Temsiliyet/Representative heuristic) karar vermekte; hatta karşılaştıkları olayla ilgili karar verirken geçmişteki benzer olaylara bağlı kalarak (Taahhüt/Escalation of commitment) karar vermektedirler.
Bunun yanında, kişilerin kendini kontrol edemediği durumlarda, görevlerinde deneyimsiz olduğu ilk zamanlarda doğru eniyileme kolay değildir. Son yıllarda ekonomi bilimi alanında başlatılan Davranışsal Ekonomi çalışmaları, kişilerin eniyileme yapmayı başaramadıkları, rasyonel olmayan kararlarını inceler ve optimum olamayan(duygusal, sezgisel, politik, v.s.) karar ve davranışları ekonomi ve psikoloji kuramlarını bir araya getirerek açıklamaya çalışır.
Ama yukarıda çeşitli vesilelerle belirtiğimiz gibi iş ve ekonomik alanda lider, yönetici, tüketici, üretici, kim olursa olsun tüm insanların düşünce ve davranışlarının, analiz yapılabilecek sürekli bir tercihler kümesi içerisinde kendisine maksimum ekonomik yarar sağlamaya yönelik olarak rasyonel yöntemlerle belirlendiği önkabulu bulunduğunu tekrarlamak isteriz.
Arada bir işletme ve yönetim dışında, başta ekonomik konular olmak üzere, ilişkili diğer alanlarda açıklamalara yer vereceğimizi hatırlatarak yazımıza son veriyoruz.