Modern toplumların oluşumu ve gelişimi onların ‘organize bir toplum’ haline gelmeleri, başka bir deyişle organizasyonların toplumsal yaşam içinde her alanda yer almaları sonucudur. Ülkelerin politik, ekonomik, sosyal, kültürel , bilimsel, sanatsal, askeri açılardan gelişimi, bu tür ‘organize olmuş birimler’ olarak tanımladığımız organizasyonlar, örgütler, kurumlar, işletmeler tarafından gerçekleştirilmektedir.
Ortaya çıkan her alandaki gelişimler bulundukları toplumdaki organizasyonların sayısını daha da arttırmakta; başka bir deyişle organize olma-toplumsal gelişim-yeniden organize olma döngüsü ile toplumlar devamlı gelişme ile küresel bir organize yaşama doğru yol almaktadırlar.
İşletme yönetimi sürecinde organize etme aşamasının çalışma alanlarından birisi, amaca uygun sosyal yapının kurulmasıdır. Bu aşama organizasyon teorisi çalışmalarında ‘Sosyal Yapılandırma’ alanı olarak bilinir. Bu kavram sadece işletmelere özgü bir yapılanma türü olmayıp, toplumun her kademesinde bireylerin ilişkileri ve davranış biçimlerini şekillendiren düzenler için kullanılan bir kavramdır.
Sosyal yapılandırma adından da anlaşılacağı üzere, ‘sosyal yapı’ nın oluşturulması sürecini kapsamakta; Sosyal yapı da, iş organizasyonu içinde yer alan görevler ve uygulayıcıları arasındaki ilişkileri düzenli ve dengeli kalıplar olarak biçimlendirilen, şekillendiren ve normlaştıran bir düzeni tanımlamaktadır.
Sosyal Yapılandırma Süreci: Kısa Bir Açıklama
İşletmelerde sosyal yapılandırma sürecinde iki temel faaliyet bulunmaktadır.
İlk temel faaliyet farklılaşma(differentiation), ikinciside bütünleşme(integration) dir. İşletmenin sosyal yapılandırma sürecindeki diğer unsurlar bu iki temel faaliyeti gerçekleştirmeye yönelik olarak süreçte yer almaktadır. Örneğin işbölümü ve uzmanlaşma bir farklılaşma faaliyeti iken; bölümlendirme, emir-komuta düzeni, koordinasyon, işletme yapıları süreçte yer alan bütünleşmeye yönelik faaliyetlerdir.
Farklılaşma, biyoloji biliminde hücrelerin bölünerek farklılaşması ile ortaya çıkan organizmaları ifade etmek için kullanılan bir terimdir. Farklılaşan hücrelerin her biri bir farklı özellik ve işleve sahiptir. Tüm bu işlevlerin faaliyetleri ile organizma oluşur ve yaşamını sürdürür. Aynen biyolojide olduğu gibi işletmelerde de bölünerek oluşturulmuş çeşitli işler(farklılaşan işler) bir araya gelerek organizasyonu(işletme) oluştururlar ve her birinin işlevleri ile işletme faaliyetlerini gerçekleştirir ve yaşamını sürdürür.
Farklılaşan işler arttıkça, işler ve işleri gerçekleştiren çalışanlar arasında koordinasyon ve eşgüdüm konuları zorlaşmaya başlar. Koordinasyon sağlanamazsa kaos başlar ve her bir farklı iş ve işlev, bütünün amaçlarını gerçekleştirmekte yetersiz kalır. Bu durumda farklılaşmalar sonucu ortaya çıkan koordinasyon gereksinimi , işletmede bütünleşme yönünde baskı yaratmaya başlar.
Bütünleşme, farklılaşan işlerin gruplaştırılarak ve birleştirilerek aralarında koordinasyon sağlayacak mekanizmaların oluşturulmasıdır. Farklılaşan(bölünen) işlerin yarattığı koordinasyon baskısının sonucunda işler arasında eşgüdüm sağlayacak mekanizma olarak bütünleşik yönetim yapıları (bölümlendirmeler, yetki, emir-komuta düzeni, koordinasyon, işletme yapıları, v.s.) ortaya çıkar. İşletmelerin ölçeği büyüdükçe, yeni işlerin sayısı artar(farklılaşmalar), ve bu durum tekrar bütünleşme gereksinimi yaratır. Böylece bir farklılaşma-bütünleşme döngüsü sürer gider.
İşletme sosyal yapılandırma çalışmaları bu iki süreç arasında çok hassas bir denge kurulmasını gerektirmektedir. Bu yazımızda işletmelerde sosyal yapının kurulması için gerçekleştirilen ‘sosyal yapılandırılma’ sürecindeki aşamalardan ilki olan Sosyal Yapılandırma Süreci-1: Farklılaşma(İş’lerin Bölünmesi) konusunu ele alıp inceleyeceğiz. Gelecekteki yazılarımızdan birinde sürecin diğer aşaması olan Sosyal Yapılandırma Süreci-2: Bütünleşme konularını da ele alıp kapsamlı olarak inceleyeceğimizi şimdiden bildirmek isterim.
Farklılaşma : İşlerin Bölünmesi
İşletmenin veya başka bir deyişle organizasyonların ortaya çıkmasındaki temel nedenlerden bir tanesi, yapılması gereken işlerin bir kişi tarafından yapılamaması, veya verimli olarak yapılamaması, dolayısı ile işlerin birkaç parçaya bölünerek çeşitli kişilerce yapılmasıdır. Modernist rasyonel düşünceye dayalı böyle bir gelişme iş organizasyonlarının/işletmelerin oluşmasına neden olmakta ve dolayısı ile çeşitli işlerden, işleri yapan kişilerden ve ayrıca iş ve kişiler arasındaki ilişkilerden oluşmuş sosyal bir yapı ortaya çıkmaktadır. Yani kısaca işlerin bölünmesi (farklılaşma)organizasyonların oluşmasındaki en önemli ilk temel unsurdur.
İşlerin bölünmesi ve bu işlerin farklı çalışanlar tarafından yapılarak, verimli bir şekilde arzulanan bütünsel sonuçlara varılması konusunda uygulamalar antik çağlardan beri süregelmektedir. Ancak bilimsel yöntemlerle yönetim uygulamaları genellikle sanayi devrimi ile başladığından bu konuda en önemli katkılar klasik yönetim teorisinin önde gelen isimlerinden Taylor, Weber ve Fayol tarafından yapılmıştır.
Aslında klasik yönetim yaklaşımının işlerin bölünmesi ve uzmanlaşma ile ilgili temeli önde gelen bir iktisatçı Adam Smith’e (1723-1790) dayanmaktadır. Smith, toplu iğne üretimi yapan bir fabrikada, eğitim görmemiş, uzman olmayan, gerekli makine donanımını kullanmayan sıradan bir işçinin, tüm çabası ile üretebileceği toplu iğne adedinin, işlerin uygun bir şekilde bölünmüş olması durumunda çok daha fazla olabileceği görüşünü ileri sürmekteydi. Smith bir toplu iğne üretim sürecini aşağıdaki şekilde açıklıyordu;
“Bir kişi tel’i çeker, ötekisi düzeltir, üçüncüsü keser, dördüncüsü doğrultur, beşincisi iğnenin baş tarafını top şeklinde tesviye eder; iğnenin başını oluşturmak ayrıca iki veya üç farklı operasyon ile gerçekleştirilir; top tarafını iğnenin ucuna yerleştirmek farklı bir iştir, iğneleri beyazlatmak da aynı şekildedir; toplu iğneleri bir kağıt içine koymak da bir iştir; böylece toplu iğne yapma işi, işlerin bölünmesi ile takriben 18 değişik farklı operasyon aşamasından oluşmaktadır.”
Bölünen işleri yapacak uyumlu, eğitimli ve uzmanlaşmış çalışanlarla günlük toplu iğne üretiminin çok daha fazla mümkün olabileceğini ileri sürmekteydi.
İşlerin bölünmesi ve bölünen işlerin belirli kişilerce yapılması, o işlerde çalışanların deneyim eğrilerinin yükselmesine ve iş konusunda uzmanlık kazanmalarına neden olabilmekteydi. Dolayısı ile deneyim v e eğitimle kazanılan uzmanlık, bölünen işlerde verimliliğin artışını daha da hızlandırmaktaydı.
James Mill (1773-1836), yayınladığı eserinde çalışanların ilk zamanlar yavaş olarak gerçekleştirdiği hareketleri sürekli tekrarlayarak, bir süre sonra daha süratli bir şekilde yapabileceğini ileri sürmüştü. Ayrıca işlerin en basit şekilde bölünmesinin her birinin daha da hızlı üretilmesine neden olabileceğini belirtiyordu. Klasik ekonomistlerin hepsi ‘işbölümünü’ önemli görüyor, sadece organizasyonun bütününde değil, içinde, kendi aralarında, hatta ülkeler arasında bile gerçekleştirilmesini öngörüyorlardı. Çünkü, işlerin bölünmesi, basitleşmeye, basitleşme, uzmanlığa, uzmanlık sürate, sürat de verimliliğe neden oluyordu.
Bölünen işlerin basitleşmesi ve devamlı tekrarlanması sonucunda öğrenme ve deneyim artmakta, böylece yapılan işte uzmanlaşılarak sürat kazanılmakta ve fazla üretim yapılabilmekteydi. Genellikle sadece bölünen işlere uygun özel makine, ekipman kullanımı nedeni ile, üretim değişikliklerinde çok amaçlı makine ve ekipmanların ayarlanmasına da gerek kalmamakta, üretimde zaman kaybı yaşanmamaktaydı. Bu durum işyerinde genel amaçlı makineleşme yatırımını da azaltarak gereksiz makineleşmeyi önlemekteydi.
Yukarıdaki hususlarda yer alan benzer görüşleri ileri süren 19. yüzyıl İngiliz matematikçisi Charles Babbage (1791-1871), ayrıca ilave olarak, uzmanlaşmış çalışanlara yapılacak ödemenin maliyet düşürülmesi ve verimlilik yükselişinde önemli olduğunu belirtmektedir. Babbage’a göre yapılacak iş sadece bir yetenek ve uzmanlık gerektiren şekilde bölünmüş ise(basit iş), işi yapan uzmana yapılan ödeme tam olarak kullanılan yetenek ve beceri karşılığıdır. Yapılan iş için fazla ve gereksiz ödeme sözkonusu değildir. Ama iş, farklı becerileri gerektiren bir iş ise(karmaşık iş), ve o işi belirli bir uzmanlık ve beceriye sahip kişi yapıyor ise, bu takdirde işi gerçekleştiren kişiye, iş’in uzmanlık konusu haricindeki kısmı için yapılan ödeme gereksiz ve yersiz olacaktır. Başka bir deyişle, yapılan iş’in tümü için gereğinden fazla ödeme yapılmış olacaktır.
Karl Marx (1818-1883), işbölümü ve uzmanlaşma konusuna farklı bir bakış açısından yaklaşmaktadır. Marx’a göre, sermaye sahibi bulunan grup, emeğin zaten kendileri karşısında etkin olmayan gücünü daha da azaltmak ve emeğin fiyatını düşürmek için işleri bölümlerine ayırarak ve en basit şekline kadar parçalayarak işgücünün etkinliğini engellemeye çalışır. İşbölümü uygulamaları emeğin potansiyel var olan gücünü azaltma taktikleridir. Böylece son derecede bölünerek basitleşmiş işleri gerçekleştiren robot derecesinde uzmanlaşmış işgörenlerin emekleri pazarda alınıp satılan standart bir girdi haline gelir. İleri derecede işbölümünün sonucu ortaya çıkan basit işlerde aşırı derecede uzmanlaşmış işgörenler ürettikleri ürünün bütününe ve kurumsal amaca yabancılaşırlar; emekleri karşılığında aldıkları ücretleri de işlerin son derecede basit olması nedeni ile düşer.
Kısaca Marx iş’lerin bölünmesini, verimlilik aracı değil, çalışanların ürün fiyatından aldıkları payı azaltabilmek maksadı ile uygulanan, onları ürettiği ürününe yabancılaştıran ve güçsüzleştiren bir süreç olarak görmektedir.
İktisatçı bilim insanlarının temelini attığı verimlilik maksatlı işbölümü uygulamaları sanayi devrimi sonrasında klasik yönetim düşüncesi döneminde daha da hızlanmıştır. Bilimsel yönetim yaklaşımının öncülüğünü yapan Frederic W. Taylor(1856-1915), verimlilik sağlamak için öncelikle her işin unsurlarına ayrılmasını önermektedir. Bölünen işler için ayrıca standart yöntemler geliştirilmesini ve bu standart yöntemlerin eğitimini görerek ve aynı iş üzerinde deneyim ve uzmanlık kazanan çalışanların bu işleri yapmalarının verimliliği arttıracağını belirtmektedir.
Yine aynı teori alt grubundaki yönetim süreci yaklaşımının öncülüğünü yapan Henri Fayol’un (1841-1925) ondört yönetim ilkesinden bir tanesi etkinlik ve verimliliği arttırmak için iş’lerin ve onları oluşturan görevlerin uzmanlaşmaya imkan verecek şekilde bölünmesidir.
İşbölümü ve uzmanlaşma sadece mal üreten iş organizasyonlarında verimliliği arttıran bir unsur değildir. Organizasyon teorisinde sosyolojik yaklaşımların klasik temsilcilerinden Max Weber’in (1864-1920) ideal/saf bürokrasisi de işlerlik ve etkinliğini işbölümü ve uzmanlaşma ilkelerine dayandırmaktadır. Kesin olarak belirlenen işbölümü ve onun bir anlamda sonucu olan teknik uzmanlaşma, Weber’in etkin ve verimli bürokratik organizasyonunun ayrılmaz unsurlarındandır.
İşlerin Bölünmesi… Nereye Kadar?..
Organizasyonların temel varoluş veya kuruluş unsurlarından biri olduğunu belirttiğimiz işbölümü, klasik yönetim teorisi öncüleri ve taraftarları tarafından işyerindeki maliyetlerin düşürülmesi ve verimlilik sağlayan önemli bir araç olarak ele alınmış ve çalışmalar yapılmıştır.
Her iş’in unsurlarına ayrılması ve böylece mümkün olduğunca basitleştirilmesi; daha sonra bu işlerin yapılması ile ilgili standartların geliştirilmesi ve bu işleri yapacak nitelikte çalışanların görevlendirilmesi, eğitilmesi, sonucunda işgörenlerin artan deneyimi uzmanlaşmaya neden olacak ve böylece birim maliyetlerin düşürülmesi ile işyerinde verimlik artacaktır.
Bu nedenle işletmenin amacına varmasını sağlayacak işler mümkün olduğunca bölünmeli ve basitleştirilmelidir, yani işletmede işbölümü yapılmalıdır.
Burada dikkat edilmesi gerekli olan husus, işlerin ne kadar veya hangi dereceye kadar bölüneceği hususudur. Amaç, işyerinde verimlik sağlamak olduğuna göre işbölümü nasıl ve hangi ölçütlere göre ne düzeyde yapılacaktır?..
Bilimsel yönetim öncesi iktisatçı kökenli düşünürlere göre işbölümü en basit unsuruna kadar bölünmelidir. Basitleştirilen işlerde deneyimler arttıkça uzmanlık da gelişecek ve verimlilik yükselecektir. Sanayi devrimi sonrası bilimsel yönetim ile başlayan klasik teori taraftarları da aynı şekilde işbölümü ve uzmanlaşmanın olabildiğince uygulanmasını önermektedir.
Ancak klasik ve bilhassa neo-klasik yönetim çalışmaları ilerledikçe iki önemli hususu ortaya çıkmıştır: (a) İşbölümünü yeteri ölçüde gerçekleştiremeyen işletmelerde verimlilik arzu edilen sonuçlara ulaşamamaktadır. (b) Ama, aynı şekilde işbölümünü veya işlerin bölünmesini aşırı derecede gerçekleştiren işletmelerde de verimlilik sağlanması bir yana, verimsizlikle karşılaşılmaktadır.
Bu durumda arzulanan verimlilik sağlanması için işbölümü veya işlerin bölünmesinin nasıl, neye göre ve ne derecede yapılmasının gerekeceği önemli olmaktadır.
Alanda yapılan araştırmalar işlerin çalışan tatmini ve verimlilik sağlayarak bölünebilmesi için teknik, ekonomik ve davranışlar itibarı ile ele alınarak analiz edilmesi ve birbirleri ile dengeli ve birbirlerini tamamlayıcı olarak tasarlanmasının gerekli olduğunu göstermektedir.
Gelecekteki yazılarımızdan birinde işlerin(görevlerin) verimli ve tatmin edici bir şekilde tasarlanma konusunu, daha sonra da farklı bir yazıda sosyal yapılandırma sürecindeki bütünleşme konularını kapsamlı olarak ele alacağımızı belirterek konuyu şimdilik sonlandırıyorum.