Yeni Makaleler

Herman Hesse : Doğu Yolculuğu ve Hizmetkar Liderlik

Anlamsal bağlamda “lider” ve “hizmet etmek” birbiri ile ilişkili iki kavram olsa bile, işlevsel bağlamda “hizmet etmek” liderin fonksiyonlarından biri olarak görülmeyebilir. Takipçilerinden kurumsal amaçların

Uluslararası İşletmecilik ve Ticaret; Quo Vadis ?..

Küreselleşen dünyada yeşermeye başlayan  Neo-merkantilist düşünceler  uluslararası işletmecilik yönetimi ve ticaretini ayrı bir kulvarda, farklı bir yöne doğru sürüklenme eğilimine sokmuştur. Bu eğilim bağlamında başlıkta

Dünya Ekonomik Forumu : Küresel Rekabet Endeksi

Kan ter içinde uykularından uyanıyorsan eğer her gece Olur olmaz yere ıslanıyorsa kirpiklerin artık her şeye Kaybettiklerini daha sık anımsıyorsan, hatta anlıyorsan Kendini, yurdunu kimsesiz

Mary P. Follett; Zamanının Ötesinde Bir Yönetim Kahini

Klasik organizasyon düşünürleri yönetim yaklaşımları açısından organizasyonların  verimli olarak yapılandırılması ile ilgili, gerek işgören düzeyinde(üretim kademesi),  gerekse üst yönetim kademelerinde ilkeler geliştirirken önemli bir konuyu göz ardı etmişler çalışanları  değer, düşünüş ve davranışları gibi insani yönü ile ele almamışlardı.

Aslında sanayi devrimi  sırasında  ve sonraki takip eden yıllarda, toplumsal yaşamda  insanın bir makine veya robot olmadığı  gerçeği  kabul edilmekteydi. Ama  nedense iş organizasyonlarında ve çalışma yaşamında yöneticiler bu durumun pek farkında değillerdi, veya esas sorun olan ‘verimlilik’ konularında sözkonusu durumun  etkisini göremiyorlar, veya görmek istemiyorlardı.

Bir zaman sonra, işyerinde verimliliği arttırıcı sistemler üzerinde çalışmalar yapan, araştırmacıların bir kısmı,  çalışanların zihinsel düşünce ve davranışlarının  üretim ve verimlilik üzerindeki etkilerini fark etmişler ve  çalışmalarını işletme içindeki insan davranışları üzerine yöneltmişlerdi.

Klasik yönetim yaklaşımının iş yaşamından gelen öncüleri ile  aynı  dönemde yaşayan, ama   alana iş yaşamı dışından felsefi, sosyal ve politik derinlikli akademik  bilgi birikimi ile girerek  farklı bakış açısı ile yaklaşan Mary Parker Follett,  klasik yönetim ve  insan odaklı ilke, değer ve yöntemleri çalışmalarında bütünleştiren bir öncü idi. 

Ama, çalışmalarında organizasyonları çalışanlarla aynı amaca yönelik sosyal bir birey/kişilik olarak görüp günümüzün kurumsal kültürünü çağrıştırması; işletme yönetici ve liderlerinin yeri geldiğinde takipçileri/astları gibi davranmalarının uygun olacağı fikirleri ile lider-takipçi ilişkilerinde bir bütünleşmeyi işaret etmesi; çalışanlar, yöneticiler ve sosyal bir kişiliğe sahip işletmenin bütünleşik amaç birliğinin oluşturduğu ortamın, otoriter ve bürokratik yönetim tarzlarından daha verimli sonuçlar alabileceğini yansıtan  görüşleri; yaşadığı dönemde bazı kesimlerden  ilgi görmesine rağmen  çok ses getiremedi.

Ama bu görüşleri  ile klasik dönemde yaşamış Mary Parker Follett’in,  zamanının ötesindeki bütünleştirici düşünce ve görüşleri itibarı ‘Yönetim Kahini’ sıfatını da kazanması hiç de haksız değildir.

Klasik Düşünceden Davranışsal Yaklaşıma; Mary Parker Follet(1868-1933)

Mary Parker Follett, 1868’de Quincy, Massachusetts’te doğdu. Ailesi  iç savaş gazisi ve ayakkabı fabrikasında makinist Charles A. Follett, annesi Elizabeth, on yaş küçük erkek kardeşi George ve kendisinden oluşuyordu.

Önce Massachusetts’de bir üniversite hazırlık okulu olan Thayer Academy’e devam eden Follett,  boş zamanında  psikolojik sorunlar yaşayan  annesine de bakıyordu.

Follett,  1890 yılında İngiltere Cambridge’teki Newnham College’da bir yıl geçirdikten sonra tekrar ABD ye döndü. 1898 yılında da Harvard Üniversitesi’nin ek kuruluşu olan, daha sonra da aynı üniversiteye bağlanan Radcliffe College’dan ekonomi, kamu yönetimi, hukuk ve felsefe alanında ‘yüksek onur’ derecesiyle mezun oldu.

Follett sonraki  otuz yıl boyunca çalışmalarını gerçekleştirirken birçok eser de yayınladı. ABD Başkanı Roosevelt’in danışmanı olarak sivil toplum kuruluşlarında görev yaptı.

Yaşamının son yıllarını geçirdiği İngiltere’de sağlık sorunları da başladı.  1932 yılında  London School of Economics’e davet edilerek bir dizi seminer  gerçekleştirdi. ABD’de ki Büyük Ekonomik Buhranın(1929-37) en zor yıllarından biri olan 1933 yılında  kişisel varlık ve yatırımları ile ilgilenmek üzere  kısa bir süreliğine ABD’ye döndü. Ama aynı yıl içinde geçirdiği Tiroid ameliyatı sonrası kalp krizi dolayısı ile Boston, Massachusetts’de hayata gözlerini yumdu.

Follet, Taylor ve taraftarlarının klasik yönetim ilke ve görüşlerinin egemen olduğu bir dönemde yaşadı, çalışmalar gerçekleştirdi; ama  sahip olduğu yönetim düşünce sistemi ile  kendini hiçbir zaman o döneme ait olarak hissedemedi.

Aşağıdaki paragraflarda Follett’in, işletme yönetimi ve organizasyonu  konusunda dönemindeki klasiklerden farklı bazı görüşlerini kısaca açıklamaya çalışacağız.

Follett’in Döneminin İlerisindeki Bazı Farklı Görüşleri

Bir ’Kişilik’  Olarak Organizasyon : Follet, organizasyonları yalnızca finansal veya üretim esaslı bir oluşum olarak görmeyen, onları sosyal bir kurum olarak değerlendiren bir görüşe sahiptir. Düşünüre göre  organizasyonlar da aynen bireyler gibi, aynı amaçları gerçekleştirmek için  birleşen bir grup insandan oluşmuş bir ‘kişiliktir’. Bu yönüyle de organizasyona kendini oluşturanlardan daha  farklı kişiliğe, ama aynı amaçlara sahip  olan sosyal bir birey olarak bakmak gerekir.

Organizasyon içinde yer alan herhangi bir çalışan da tekil bir birey olarak görülmemelidir. Çalışan yer aldığı sosyal varlık örgüt/organizasyon içinde  o’ndan etkilenen, aynı zamanda da o’nu şekillendirebilen davranışlara sahiptir. Zaten insan olmanın temeli, başka bir deyişle ‘gerçek insan’, grup/organizasyon içindeki insandır.

Her biri farklı bir sosyal kişilik olan çalışan bireyler ve örgüt, bu bağlamda işlevsel bir bütün(functional whole), veya bütünleşik bir birlik(integrative unity) oluştururlar. Bu bütünleşik birliği oluşturan tüm parçalar bir koordinasyon içindedir; birbirlerine bağımlıdırlar ve birlikte hareket ederler. Yapılan çalışmalar tüm taraflara yarar sağlar.

Bu noktada da ‘ortaklaşa sorumluluk’ kavramı ortaya çıkar. Çalışanlar ve yöneticiler kendilerini, oluşumunda yer aldıkları bütünleşik birlik’in parçaları olarak düşünebilmeli, hissedebilmeli, işlerine anlam katarak, farklı bir hevesle  bütünün  amaçlarını gerçekleştirebilmesi için  hep birlikte tüm çabalarını  göstermelidirler.

Follett’in organizasyonu bütünleşik bir birlik içinde yer alan sosyal bir kişilik olarak görmesinin, günümüzde kurumsal kültür ortamını çağrıştırdığını söylemek yanlış olmaz.

Sofistike Liderlik/Yöneticilik: Follett, yukarıdaki  zihinsel dönüşümün oluşması için  yeni bir ‘sofistike liderlik/yöneticilik’ modelinden bahsetmekte ve önermektedir. Yöneticiler organizasyon hiyerarşisi içinde yer alan  bir gruptur; onlar da  sosyal  bir birey olarak görülmesi gereken bütünleşik birliğin bir parçasıdır. Yöneticilerin temel görevi  astlarına/çalışanlara demokratik veya otoriterce davranmak, mevkilerinin kendilerine tanıdığı hak ile akıllarına geleni emretmek  değil;  bütünleşik birliğin amaçlarına ulaşmasını ve para kazanmasını sağlamaktır.  Bu nedenle yöneticiler amaca  odaklanmalı ve astlarının da aynı amaca odaklanmalarını sağlamalıdır.

Liderlik aynı amaçlara sahip takipçiler ile birlikte oluşur. Gerek lider gerekse de takipçiler/astlar/çalışanlar ortak bir amaç etrafında faaliyet gösterirler. Yeri geldiğinde takipçiler lider gibi; liderler de takipçi gibi davranmalıdırlar.

Başka bir deyişle mevkisel hiyerarşiden güç alan emir-komuta yetkisini baskı kurarak gerçekleştirilen liderliğin organizasyonda yeri olmamalıdır. Lider/yöneticinin hakkı olarak  düşünülen emir-komuta yetkisi, aslında durum icabı ortaya çıkan, görevin gereği bir eylemdir, ve duruma uygun olarak yapılandırılmalı ve kullanılmalıdır.

Görüleceği üzere, Follett’in ‘Sofistike liderlik/yöneticilik’, kavramı ve çıkarımları, düşünürün yaşadığı  dönemde çalışanları sadece birer kolgücü olarak gören emredici yukardan bakış açısına sahip liderlik anlayışıyla taban tabana zıttır.

Emir-Komuta Yetkisinin Temel Kaynağı-Durum Yasası: Organizasyon içinde ast statüsünde çalışan ve emir alan bir çalışanın üst yöneticisine  itaat etmesi kendince bir kölelik durumu olarak görülebilir. Ama aslında bütünleşik birlik içinde  amaca eriştirecek koşullara itaat etmek ve uygun, eşgüdümlü  davranışlarda bulunmak örgütsel ve bireysel çıkarlara hizmet eder.

Bu nedenle  çalışan ast’lar da kendilerini sadece üstlerinden emir alan bireyler olarak görmemeli, oluşumunda bulundukları bütünleşik birlik’in(organizasyon) koşullarına uygun olarak, durum icabı aldıkları emirlere itaat etmeli ve iş’in  gerçekleşmesini sağlamalıdır.

Aynı durum yöneticiler için de geçerlidir. Verilen  emirler patronluk davranışının kişisel bir hakkı ve uzantısı olarak değil, örgütsel amaçların gerçekleşmesini sağlayacak  bir  durum icabı olarak görülmelidir. 

Böylece emir-komuta yetkisi kişisellikten arındırılacak, üst ve ast arasındaki mesafeyi azaltacak, bireyin durum icabı nedeni ile itaat ederek gerçekleştirdiği görevi ile  gurur duymasını sağlayacak, ortaklaşa sorumluluk alma duygusunu geliştirecek,  en önemlisi de üst ve astlar arasında meydana gelebilecek yıkıcı çatışmanın önüne geçilmesini ve yaratıcı işbirliğinin gelişmesini sağlayacaktır.

Yapıcı Çatışma: Follet organizasyonlarda üst ve astlar arasında meydana gelebilecek çatışmayı bir  görüş farklılığı olarak değerlendirmektedir. Farklılıktan korkulması, yaşamın kendisinden korkmak demektir. Bu yönüyle de organizasyonlarda rastlanabilecek  çatışmayı, bireysel çıkarların yerine grupsal/bütünsel değerlere yöneliş olarak tanımlamak doğru olacaktır.

Dolayısı ile çeşitliliğin ve farklılığın göstergesi olan çatışma ne iyi, ne de kötü olgudur; ve kesinlikle yıkıcı da değildir. Bu bağlamda organizasyon içinde yöneticiler ve işgörenler arasındaki çatışmaları önleme, uzlaşma arayışlarında bulunmak, tarafları baskı altına almaktan başka bir  yarar sağlamaz.

Doğru olan,  çatışan tarafları organizasyon ile aynı amaca hizmet eden aynı özelliklerde birer birey haline dönüştürmek; çatışmaların  hükmetme(domination) ve ödün verme(compromising) yolu ile  değil, her iki tarafın isteklerini de içeren bütünleştirme (integration) yolu ile yapıcı ve yaratıcı sonuçlara ulaşmasını sağlamaktır.

Bu noktada da Follett kendinden sonraki neo-klasik düşünürlerden daha da ileri görüşlere sahiptir. Örneğin, Mayo ve aynı yaklaşıma sahip neo-klasik düşünürler anlaşmazlık ve çatışmaların çözüm yükünün üst yönetim görev ve sorumluluğunda olduğu görüşünde iken; Follett çatışmaların çalışan/ast ve yöneticilerce  bütünleştirme yolu ile  birlikte çözülmesi görüşündedir.

Yukarıda bahsi geçen katılımcı yönetim/liderlik görüşleri ile Follett’in, mekanik organizasyon yapısı görüşünün egemen olduğu bir dönemde organik organizasyon yapısı ve  özelliklerini -tanımlamasa bile- çağrıştırdığı söylemlere sahip olduğu görülmektedir.

İş yaşamı ve yönetiminde demokratik çağrışımlı, ‘iyimser görüşleri’ ile yaşadığı dönemde bir anomali olarak tanımlanabilecek; ama aslında döneminin çok ötesinde bugün dahi geçerliliğini koruyan ilerici bakış açısına sahip Mary Parker Follett’in  görüşleri, Lyndall Urwick, Eduard Lindeman, bazı meslektaşları ve akademik ve iş çevrelerinin çabaları ile geniş ilgi görmesine rağmen, zamanında pek yüksek  sesle  tartışılmadı.

Bunun da ötesinde neo-klasik dönem uzmanları sonraki çalışmalarında da  nedense o’nun görüşlerini tabiri caizse biraz ‘es’ geçtiler, temel görüşler olarak öne çıkarılmasını çok benimseyemediler.

WEB Sitesi Yazarının Follett Hakkında  Kişisel Görüşü

ABD Bağımsızlık Bildirgesinde(1776), tüm insanların eşit yaratıldığı, Tanrının onlara  yaşama, özgürlük ve mutluluğu arama konusunda vazgeçilemez haklar verdiği yer alır. Aynı bildirgede bu hakların, meşru yetkilerini yönetilenlerin gönüllü kabulünden alan  hükümetler tarafından korunacağı belirtilir.

Amerikan Anayasası(1789) da bağımsızlık bildirgesinden kaynaklanan söz konusu hakları sağlayan demokratik ilkeler ve değerler üzerine kuruludur. Orijinal anayasasının ilk üç maddesi de bu hakları koruyan, birbirleri ile çatışmayan  farklı güçlerin ayrılığı üzerine kurulu bir kamu yönetim yapısını oluşturmak üzere hazırlanmıştır.

Başka bir deyişle, ABD toplumu,  demokratik, katılımcı, eşitlikçi, özgürlükçü ilke ve değerlerin yer aldığı bir yaşamsal kültüre sahip olduğunu; hatta bu görüşleri içtenlikle benimseyen başka  ülkelere de, sözkonusu ilke ve değerlerin yer aldığı bir toplumsal yapı için destek olacağını açık olarak belirtmektedir.

ABD toplumu bu görüşlerle kendini  ‘Demokrasi ve Özgürlük Havarisi(Havari: bir görüş veya kişiden etkilenen ve onun öğretisini yayan kimse)’ olarak tanımlar.

Gelin görün ki, bu demokratik ve özgürlükçü ülke aynı zamanda, iş yaşamında yukardan aşağıya hiyerarşi ve  katı bürokratik yapı içinde çalışanları sadece kolgücü olarak gören klasik yönetim yaklaşımın; ve onun yumuşatılmış şekli ile çalışanlara insani değer, duygu, düşünce ve davranışlarını dikkate alarak  farklı yaklaşılmasını öneren, ama yine de yukarıdan aşağıya hiyerarşik düzenin baskın olduğu neo-klasik yönetim yaklaşımın ortaya çıktığı bir ülkedir.

Başka bir deyişle, iş yaşamında demokratik katılımcı(aşağıdan yukarıya) değerlerin aksi olan, katı hiyerarşik yukarıdan aşağıya yönetim düzeninin icat edildiği klasik ve neo-klasik yönetim yaklaşımın kurucu atalarının yaşadığı, ve onlar tarafından uygulamaların hayata geçirildiği bir ülkedir…

…Ve her iki  yönetim yaklaşımının baskın bulunduğu dönemlerde(1920’ler)  iş yaşamında, ABD toplumunun toplumsal yaşamındaki ilkesel özgürlükçü ve eşitlikçi demokrasisine rastlanılamamaktadır.

Burada her iki yönetim yaklaşımını da artıları ve  eksileri ile iş yaşamında çok olumlu bulduğumu, ufuk açıcı gelişmeler  olarak gördüğümü belirtmek isterim. Yukarıdaki paragraflardaki açıklamalardan maksadım, sadece toplumsal yaşam düzeni itibarı ile demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi ilke ve değerlerinin önkabul ile çok baskın olduğu bir çağda ve  ülkede, demokratik ve katılımcı olmayan yukarıdan aşağıya katı hiyerarşik bir iş yaşamı düzeninin icat edilmesi ve  oluşturulmasındaki çelişkiyi işaret etmektir.

İşte,  yukarıdan aşağıya katı hiyerarşik uygulamalarla demokratik ve eşitlikçi ilke ve değerlerin yer almadığı, klasik ve neo-klasik yönetimci erkek guruların baskın olduğu, kadınların sesinin az duyulduğu(ABD’de kadınların oy verme hakkı Ağustos 1920 de anayasaya konulmuştur)  1920’lerdeki böyle bir iş yaşamı ortamında…

…Farklı bir sosyal kişilik olarak düşündüğü organizasyonları çalışan ve yöneticileri ile hep beraber bütünleşik bir birlik olarak tanımlayan, yönetim yaklaşımları ve guru grupları içindeki yeri belirsiz…

Mary Parker Follett.

Hem de bir kadın…

Bu nitelikleri ile ‘Yönetim Kahini’ sıfatından da öte… Demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi bir toplum düşünürü, önderi, iflah olmaz sabırlı bir neferi ve  yönetim kahini…

Ölümünden sonra eserlerini derleyen dostu, Birinci Dünya savaşının felaketli yıllarını siperlerde  yaşamış, madalya sahibi eski subay, yönetim düşünür ve yazarı  Lyndall Urwick’e göre Follett’in görüşleri sadece işletme yönetimi alanında  değil, tüm dünyada barış tesisi ve sosyal felaketleri engelleyici etkiler yaratabilecek yararlı yönetimsel görüşlerdir.

Kimseye, hele tüm dönemlerde yönetim bilim ve sanatına katkıda bulunmuş  büyük üstad ve alan uzmanlarına, meslektaşlarımıza haksızlık etmek istemem. Hepsinin başımızın üzerinde yeri vardır.

Ama taraf tutmak gerekirse…

Tüm klasik ve neo-klasik yönetim guruları bir tarafa… Mary Parker Follett bir tarafa…

…Ben,  Follett’ten tarafa…


YARARLANILAN  KAYNAKLAR: Aykut Berber; Klasik Yönetim Düşüncesi; Alfa;2013 ;Ozan Ağlargöz; Mary Parker Follett’in Yönetim Düşüncesi; Amme İdaresi Dergisi; Cilt-1;Sayı-1;Mart 2018; James Hoopes; False Prophets-The Gurus Who Created Modern Management; Perseus Publishing;2003.

Bu içeriği paylaşmak istermisiniz?

Facebook
Twitter
LinkedIn

Bu içeriği yorum yazmak istermisiniz?