Yeni Makaleler

Organizasyon ve İnsan; Kim, Kim’i Yönetiyor?..

İşletme yönetimi  ve organizasyon alanında  yapılmış akademik veya uygulama  temelli çalışmalarda, organizasyonların insanlar tarafından belirli bir amacı gerçekleştirmeye yönelik olarak kurulan bir sosyal sistem olduğu, 

Uluslararası Ticaret Teorileri-1;Ülkeye Özgü Üstünlüklere Yoğunlaşan Klasik Teoriler

Ana ülkesinde ulusal pazarlarda faaliyette bulunan işletmelerin, uluslararasılaşması, başka bir söylemle sınırötesi ticari faaliyetlere de yönelmesinin çeşitli nedenleri bulunmaktadır.

Nedenlerden  önemli biri,  yabancı pazarlarda yaratılacak talebin, ana ülke  işletmesinin  üretim  ölçeğini arttırması sonucunda ürün birim maliyetlerini düşürmesidir. Böylece işletme gerek ulusal pazarlarda gerekse uluslararası pazarlarda, artan üretim ölçeği nedeni ile daha düşük bir maliyetle piyasalara çıkılabilecek ve verimliliğe bağlı olarak maliyet liderliği yolu ile rekabet üstünlüğü elde edilebilecektir.

Ayrıca,  farklı pazarların özelliklerine uygun değişikliklerin uygulanması ile işletmenin deneyim eğrisi daha da yükselebilecek, yeni ve farklı ürünlerin sağladığı  farklılaşma yolu ile bu üstünlük daha da  pekiştirilebilecektir.

Diğer başka bir neden işletmelerin üretim faaliyetleri için gerekli üretim kaynaklarını/faktörlerini bu kaynaklara daha bol olarak sahip bulunan ve ucuz olarak sağlayan yabancı ülkelerden tedarik ederek, ve/veya oralarda üretim yaparak verimlilik sağlaması ve bu yolla  rekabet üstünlüğü kazanmasıdır.

Uluslararası  ticaret faaliyetleri, aslında işletmelerin  yeni karşılaştığı bir olgu değildir. Ancak çağlar boyunca süregelen ve  ‘Uluslararası İşletmecilik ve Ticaret Faaliyetleri’ olarak ayrı bir disiplin içinde tanımlanan bu olgu, günümüzde artık  genel işletmecilik faaliyeti sürecinin   doğal bir unsuru/aşaması olarak kabul edilmektedir. Gerçekten de  küresel açılımlı iş yaşamında faaliyet gösteren tüm işletmelerin kıyısından köşesinden bir şekli ile uluslararası/sınır ötesi ticaret ile bir bağlantısı/ilişkisinin bulunmaması, artık pek  mümkün gözükmüyor.  

Ulusal ve küresel pazarlarda rekabet üstünlüğü kazanımı ise, kurumların kendi yetkinlikleri ve stratejik yönlendirilmeleri yanında, faaliyette bulundukları ülkelerin sahip bulundukları üstünlükleri ve rekabet güçlerine de bağlı olmaktadır.

WEB sitemizde geçtiğimiz günlerde ‘Dünya Ekonomik Forumu : Küresel Rekabet Endeksi’ başlığı ile, toplumlarda çağdaş uygarlık ve refah düzeyinin nasıl kazanılabileceği konusunda pratik bir yol haritası olarak kabul edilebilecek yazı kaleme almış ve kapsamlı açıklamalarda bulunmuştuk.

Bugünkü yazımız da aynı konuya odaklı olarak işletmelerin uluslararası/sınırötesi faaliyetlerinde üstünlük kazanımında önemli olan konuları, bu defa teorik altyapısı ile açıklama amacı taşımaktadır.

Meslektaşlarımızın çok iyi bildiği gibi teori kavramı havada, soyut, anlaşılması güç  açıklamaların yer aldığı bir kavram değildir. Aksine, teori  dünyadaki karmaşık olguları, ilişkilerini ve bağlantılarını düzenleyerek, basitleştirerek daha anlaşılır hale getirmek için oluşturulan, ve aksi bilimsel yöntemlerle ispat edilene dek alan uzmanlarınca doğru kabul edilen  bir düşünce sistemidir. Bu bağlamda teoriler gördüğümüz, duyduğumuz, dokunduğumuz, yaşadığımız olguların arka planındaki mekanizmalarını açıklayarak, olgular hakkında izlenimlerimizle edindiğimiz bilgiyi daha da geliştirir ve pekiştirir.

Uluslararası/sınır ötesi işletmecilik  faaliyetlerinde yeni pazar açılımları, kaynak tedariki ve üretim faaliyetlerinde küresel ölçekli çalışmalar gerçekleştirecek ve  konu ile ilişkili teorik açıklamalara ilgi duyan meslektaşlarımıza keyifli okumalar dilerim…

Uluslararası Ticari Faaliyetlerde Üstünlük Kazanımı

Küreselleşme  ile daha da hızlanan uluslararası ekonomik faaliyetlerin ardında yatan temel neden, faaliyetleri gerçekleştiren ülkelerin, karşılıklı olarak yapılan ticari  faaliyetlerin sonucundan  yarar sağlamasıdır. Bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesinde temel  unsur, yapılan ekonomik faaliyette, yüksek verimlilik veya farklılık sağlayarak üstünlük  kazanması hususudur.

Bir ülkenin  diğer ülkelere kıyasla  üstünlüğü, söz konusu  ülkenin sahip bulunduğu verimli kaynak, iş süreçleri ve yönetim politikalarının  kendisine kazandırdığı yetenekleri kullanarak yaptığı herhangi bir ekonomik faaliyeti, diğer ülkelerden daha verimli ve etkili olarak gerçekleştirmesi durumunda ortaya çıkmaktadır.

Ülkelerin birbirleri ile ticaretinde üstünlük konusu  iki boyutta ele alınarak incelenmektedir.

Üstünlüğün ticarette bulunan ülkelerin  sahip olduğu veya kolayca erişebildiği üretim faktörlerinin  özellikleri  ve  yetkin ticaret politikalarının yönetiminden  kaynaklandığı görüşü ile konuları ele alan araştırmacılar  karşılaştırmalı üstünlükler  temelinde analizlerini yürütmekte ve açıklamalarını yapmaktadırlar. Makro odaklı ülkeye özgün üstünlüklerin incelenmesine yönelik  bu çalışmalar arasında Merkantilizm,  Mutlak Üstünlükler, Karşılaştırmalı Üstünlükler, ve Faktör Donanımı teorileri gibi  klasik çalışmalar  yer almaktadır. 

Diğer bir görüş, karşılaştırmalı üstünlüklere sahip ülkelerin  avantajlı olduğunu  kabul etmekle birlikte, ülkede  sınırötesi faaliyetleri yürütecek  işletmelerin sahip oldukları varlık ve yeteneklerine dayalı rekabet üstünlüklerinin de, ülkelere üstünlük kazandırdığını ileri sürmektedir. Bu görüş sahipleri analizlerini  işletmelerin stratejik yetkinliklerine dayandırmakta, çalışmalarına işletmeye özgü üstünlüklerin sağlanacağı konuları dahil etmektedir. Mikro bakış açılı bu çalışmalar arasında; Ülke Benzerliği, Ürün Yaşam Evresi, Küresel Stratejik Üstünlük, ve Ulusal Rekabet Üstünlüğü gibi çağdaş çalışmalar yer almaktadır.

Uluslararası ticaret teorileri ile ilgili yapacağımız açıklamaların bugünkü ilk bölümünde sadece makro odaklı ülkeye özgün üstünlüklere yoğunlaşan klasik çalışmalar ele alınacak ve açıklamalar yapılacaktır.

İlerideki yazılarımızda ayrıca mikro bakış açılı işletmeye özgü yetkinliklere yoğunlaşan çağdaş ticaret teorileri ile ilişkili çalışmalarla ilgili açıklamaların yapılacağını şimdiden bildirmek isterim.

Merkantilizm-T.Nun

Ülkeye özgü üstünlüklere yoğunlaşan klasik çalışmalar arasında  15-18. Yüzyıllar arasında genel kabul gören bir bakış açısına sahip olan  merkantilizm, ülkelerin refahının sahip oldukları  altın ve gümüş miktarına bağlı olduğunu ileri sürmektedir. Bu nedenle ülkeler sahip bulundukları altın ve gümüş miktarını çoğaltmalı, harcamasını ise azaltmalıdırlar.

Bunun için de  ülkenin ya bu değerli varlıklara doğal olarak sahip bulunması,  ya da   mal ihracatı(dışsatım) yapıp karşılığında altın ve gümüş kazanması  gerekir.  Bu yaklaşımda, görüldüğü gibi, ödemeler dengesini olumlu olarak etkileyecek ve altın ve gümüş miktarını çoğaltacak  ihracat ön plana çıkmaktadır.

Takriben 1500-1750 yılları arasında literatüre katkıda bulunmuş merkantilist ekonomistler arasında bir İngiliz tüccarı olan Thomas Nun’un(1571-1641) ölümünden sonra yayınlanmış olan “Dış Ticaret’in Yarattığı Hazine”  adlı kitabı, bu yaklaşım ile ilgili öncü  kaynaklar arasında sayılmaktadır.

Merkantilizm görüş taraftarları aşağıdaki hususları önermektedir; (a) Ülkenin tüm toprakları ve  diğer imkanları,  tarım, madencilik ve imalat alanında üretim faaliyetleri için kullanılmalıdır. (b) Ülkedeki tüm hammaddeler ve yarı mamuller üretim  faaliyetlerine ayrılmalı  ve tamamlanmış son ürün olarak üretim  gerçekleştirilmelidir. Katma değeri yüksek olan tamamlanmış  ürünler yabancı ülkelere altın ve gümüş karşılığı ihraç edilmelidir. (c) Ülkeden başka ülkelere yapılacak  altın ve gümüşgönderimi ise önlenmelidir. Bu bağlamda ülkenin zenginliği olan altın ve gümüşün miktarını azaltmaya neden olabilecek  ithalat faaliyetleri mümkün olduğunca kısıtlanmalıdır.  Örneğin,  son mamul üretim aşamasında  kullanılması gerekli olan  hammadde veya yarı mamul  ithalatı yerli malların  takası yolu ile yapılmalı, altın ve gümüş karşılığı ithalat ödemesi olabildiğince azaltılmalıdır.

Dikkat edileceği  üzere merkantilist görüş taraftarları, ülkeler arasında yapılacak sınırötesi faaliyetleri, ticaretten iki tarafın da kazandığı bir durum olarak görmemektedirler. Merkantilistlere göre ticaret sonucu altın ve gümüşü kendi ülkesine getiren kazançlıdır; altın ve gümüşü ülkesinden herhangi bir sebeple başka  ülkelere gönderen ise kaybetmektedir.

Çağımızda da   merkantilist düşüncenin zaman zaman ülkelerde taraftar buldukları görülmektedir. Geçmiş yüzyıllarda merkantilizmin sadece altın ve gümüş  kazancı temeline dayanan görüşleri, günümüzde dış ticaret ve ödemeler dengesi fazlası oluşturma  yönünde yüksek düzeyde korumacı ticaret politikalarını önermektedir.   Neo-merkantilizm olarak tanımlanan bu görüş taraftarları  ülkeler arasında eşit koşulların olmadığını ve koruma önlemleri alınmadan yapılan serbest ticaretin gelişmekte olan  ülkeleri zor duruma sokabileceğini ileri sürmekte ve korumacı ticaret politikaları ile ihracatı arttırmaya, ithalatı ise engellemeye yönelik dış ticaret ve ödemeler dengesinde fazla yaratabilecek  düzenlemelerin  uygulanmasını  desteklemektedirler.

Mutlak Üstünlükler-A.Smith

Ülkeye özgü  üstünlükler üzerine yoğunlaşan  klasik yaklaşımlar arasında öncülerden  biri olanAdam Smith’in(1723-1790),  ileri sürdüğü Mutlak Üstünlükler  teorisi, merkantilist yaklaşıma karşı görüşler içermektedir.

Smith ve taraftarlarına  göre,  bir ülke sadece ihracat yapıp ithalatı kısıtlamamalıdır. Sadece ihracata odaklı, ithalatı engelleyici merkantilist görüşün, üretimde verimli olunmayan mal ve hizmetlerin ülke içinde üretilmesine, ve  kaynak israfına yol açacağını; kaynak israfı ve verimsiz üretimin ise  toplumun genel  refah düzeyinin azalmasına, sadece belirli bir kesimin ise yarar sağlamasına yol açacağını ileri sürmektedirler. Ayrıca bir ülkenin refahı için gereken, sadece sahip olunan altın ve gümüş miktarı değildir.

Smith’e göre birbirleri ile serbest ticaret yapan ülkeler daha fazla refaha sahip olurlar. Bu nedenle ülkeler serbest olarak mal ve hizmetlerini birbirleri ile alıp satmalıdırlar.  Doğal olarak da bir ülke kendisinin  diğer ülkelerden daha verimli olarak üretebildiği(mutlak üstünlüğe sahip bulunduğu)  malları üretip, bu mallarda  verimli olmayan diğer  ülkelere ihraç etmelidir. Aksine,  verimli olamadığı mal ve hizmetleri ise kendisi üretmemeli, bu konuda kendinden daha verimli  üretim yapan  yabancı ülkelerden ithal etmelidir.

Aslında bu düşüncenin  temelinde  ‘iş’lerin unsurlarına ayrılması’, yani ‘işbölümü’  ilkesi yatmaktadır.  Smith 1776 da kaleme aldığı “Milletlerin Refahı” adlı kitabında iş’lerin unsurlarına ayrılması ile uzmanlaşmanın geliştirileceği, bunun da üretimde verimliliği arttıracağını; bu yolla da ülkelerin diğer ülkelere göre mutlak bir üstünlük kazanılabileceğini  ileri sürmüştür.

Yukarıdaki açıklamanın doğal sonucu olarak her ülke, serbest piyasa koşullarında, verimliliğe dayalı mal ve hizmetlerde üretimini arttırmalı, uzmanlaşma yoluna gitmeli, daha sonra da bunları diğer ülkelerin daha verimli olarak ürettiği  mallar karşılığında değiş tokuş yapmalıdır.  Böylece, belirli mal ve hizmetlerde mutlak üstünlüğe sahip bulunan ülkeler  arasında yapılacak mübadele ile serbest ticarete taraf olan her ülkede refah düzeyleri  yükselecektir.

Karşılaştırmalı  Üstünlükler-D.Ricardo

Karşılaştırmalı Üstünlükler teorisi, farklı özellikli üretim faktörlerine  sahipbirey, firma ve ülkelerin arasında yapılan ticarette,  tarafların sağladıkları kazançları açıklayan ekonomik bir teoridir.

David Ricardo(1772-1823) tarafından ortaya konulan bu  teoriye göre bir ülke iki malın üretiminde dahi diğer bir ülkeye göre, mutlak üstünlüğe  sahip bulunsa bile,   her iki ülke de  aralarında bu iki malı mübadele ederek   yarar/kazanç  sağlayabilirler.

Bu görüş, ülkelerin mal üretiminde  mutlak üstünlüğe sahip bulunup bulunmadığı hususuna değil, iki mal arasında fırsat maliyetleri açısından hangi malı üretmenin daha verimli olduğu hususuna dayanmaktadır.

Ricardo teorisi üretim kaynaklarından biri olan ‘emek’ verimliliğini temel alan bir analizdir. Bu analizde ülkeler arasındaki ‘emek’ verimliliğinin esas nedeni  olarak da kullanılan teknolojiler gösterilmektedir. Dolayısı ile farklı teknolojilere sahip ülkelerdeki emeğin verimliliği, ülkeler arasındaki karşılaştırmalı üstünlükleri belirlemektedir.

Kısaca, ticaret yapan ülkeler  mutlak üstünlüklere sahip olsun veya olmasın, fırsat maliyetleri açısından verimli oldukları ve uzmanlaştıkları malı üretip birbirleri ile mübadele ettikleri takdirde, daha fazla  tüketim yapabilecek ve yarar sağlayacaklar, artan tüketimlerinden dolayı da refah düzeyleri yükselecektir.

Örneğin aralarında Buğday ve Kumaş ticareti yapan Fransa ve Bolivya  ülkelerinden, Fransa her iki malın(buğday- kumaş)  üretiminde de Bolivya’ya göre mutlak üstünlüğe sahip olabilir. Yani Bolivya her iki malın üretiminde de  Fransa’ya göre verimsiz olabilir.

Bu durumda Smith’in mutlak üstünlükler teorisi, her iki malda da(buğday-kumaş) verimli olarak mutlak üstünlük sahibi Fransa’nın, Bolivya ile ticaret yapmasına gerek olmadığını ileri sürmektedir. Her iki malda da mutlak üstünlüğe sahip Fransa, her iki malı da kendi üretmeli ve tüketmeli, kalan fazla olursa ihraç etmelidir.

Ama Ricardo’nun karşılaştırmalı üstünlükler  teoris, aynı durumda,  farklı bakış açısına(fırsat maliyetleri) sahiptir.

Temel aldığı fırsat maliyetleri bakış açısından, Fransa eğer her iki malda da mutlak üstünlüğe sahip olsa bile, Buğday üretiminde Kumaş üretimine göre daha verimli ise tüm kaynaklarını buğday  üretimine tahsis etmeli ve bu malın üretiminde uzmanlaşıp, kumaş üretimini terk etmeli; verimli üretemediği kumaşı ise Bolivya’dan ithal etmelidir. Böylece ülkede sahip olduğu üretim kaynaklarını/faktörlerini verimli üretim yapamadığı mal(kumaş) üretiminde kullanmamış olur.

Dikkat edileceği üzere karşılaştırmalı üstünlük teorisi ticarette mutlak üstünlükleri değil, fırsat maliyetlerini temel alan bir yaklaşımdır.

Teoriye göre dünyanın en zengin, teknolojik, ve tüm malların(örnekte iki mal) üretiminde verimli(mutlak üstünlük sahibi) bir ülke olunsa bile, daha çok verimli üretim yapılan malların üretimine odaklanılmalı, kaynaklarını bu verimli olduğu mal üretimine tahsis etmeli; üretiminde daha az verimli olan mallar için kaynaklarını israf etmemeli,  üretim yapmaktan vazgeçerek onu diğer ülke/ülkelerden ithal etmelidir.

Faktör Donanımı-E.Hekscher ve B.Ohlin (H-O)

Eli Heckscher(1879-1952) ve Bertil Ohlin(1899-1979) tarafından, karşılaştırmalı üstünlükler teorisini temel alan ve onu daha geliştiren  bir klasik yaklaşım olan Faktör Donanımı Teorisi’ne  göre, ülkelerin bazı mal ve hizmetlerde  diğer ülkelere göre karşılaştırmalı üstünlüklerine sahip olması,  bu malların üretiminde yer alan üretim faktörlerine  ne bollukta sahip olduklarına, veya onlara erişebilme kolaylığına  bağlıdır. 

Çünkü sahip olunan üretim faktörlerinin türü, kalitesi ve miktarı  ülkeden ülkeye farklıdır. Bazı ülkelerde bol ve ucuz olan herhangi bir üretim faktörü, başka bir ülkede kıt  veya pahalı olabilmektedir. 

O halde bir ülkenin bir mal ve hizmet üretiminde karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olabilmesi, o mal ve hizmetin üretiminde yüksek miktarda kullanılan  üretim faktörünün, sözkonusu   ülkede bol, kolay ve ucuz olarak tedariki ile gerçekleşebilmektedir. Dolayısı ile ülkeler kendilerinde bol, erişimi kolay ve ucuz olan üretim faktörlerini yüksek miktarlarda kullanan mal ve hizmet üretiminde uzmanlaşmalıdır. Böylece bu mal ve hizmetlerde verimli olarak  karşılaştırmalı üstünlüklere sahip olacaklardır.

Ricardo’nun karşılaştırmalı üstünlükler teorisi ile aynı eksenlerde buluşan   H-O Faktör Donanımı teorisi, ülkeler arasındaki  teknolojilerin benzer olduğu varsayımı ile karşılaştırmalı üstünlükleri, üretim faktör fiyatlarındaki maliyet farklılıklarına atfeder. Üretim faktörleri, üretim sürecinde çeşitli oranlarda kullanılan Doğal kaynaklar, Emek/işgücü/İnsan kaynakları, Sermaye, ve Girişimcilikten   oluşan dört temel girdidir. Üretim faktör maliyet farklılıkları ise, ülkelerdeki sözkonusu faktörün kıt veya bol olması ile, başka bir deyişle ticaret öncesi göreli fiyatlarla ortaya çıkmaktadır.

Ricardo ise, hatırlanacağı üzere,  karşılaştırmalı üstünlükleri, ülkeler arasındaki farklı teknolojilerin neden olduğu  ‘emek verimliliği’ ile açıklamaktadır.

H-O Faktör Donanımı teorisine,  göre her ülke sahip bulunduğu veya çevresinde kolayca erişebildiği , veya en ucuz olarak temin edilen üretim faktörlerini iyi analiz etmeli, bu faktörler ile üretilebilecek mal ve hizmetler üzerine yoğunlaşmalı ve üretiminde uzmanlaşmalıdır. Böylece kendilerinde bol, erişimi kolay veya ucuz olan üretim faktörleri ile üretilen  mal ve hizmetlerde diğer ülkelere göre daha verimli ve ucuz olacaklar böylece de karşılaştırmalı üstünlük elde edebileceklerdir.

H-O faktör Donanımı teorisi günümüzde de geçerli olan ve ülkelerin ticaret politikalarını geliştirirken temel aldıkları makro bakış açılı klasik bir teoridir.

Yukarıda belirttiğim gibi, ilerideki yazılarımızdan birinde mikro bakış açılı  işletmeye özgü yetkinliklere yoğunlaşan çağdaş ticaret teorileri ile ilişkili açıklamalar yapacağımı  tekrarlayarak, uluslararası ticarette klasik teorilere odaklanan bu  yazıma şimdilik son veriyorum.

Bu içeriği paylaşmak istermisiniz?

Facebook
Twitter
LinkedIn

Bu içeriği yorum yazmak istermisiniz?