Türk Dil Kurumu ‘Dalya’ kelimesini, ‘Herhangi bir sayı sayılırken birim olarak belirli bir sayıya gelindiği vakit uyarı içeren söz’ şeklinde ifade etmektedir. Örneğin dalya 10-50-100 olarak kabul ediliyorsa, her 10-50-100 sayışta ‘Dalya’ denir.

Toplumsal geleneklerimizde alışılmış kabul edilen şekli ile ise ‘Dalya’ bir olay/olgu/faaliyetin 100 birime/sayıya ulaştığı an’da uyarı olarak kullanılan sözcüğü ifade etmektedir.
Akademik ve yönetici bakış açısı ile işletme ve yönetim üzerine kuramsal ve uygulamaya dönük olarak ‘anlaşılabilir’ ve ‘tatmin edici’ olmasına özen gösterdiğim açıklama ve yorumlarımın yer aldığı WEB sitemde yayınladığım bugünkü yazı ile ‘DALYA’ diyorum.
Yani sitede yayınladığım akademik ve uygulamaya yönelik yazıların sayısı 100’e ulaştı…
Bu yazının ayrı bir özelliği de 2025 yılı sonunda kapatılacak WEB sitemde yayınlayacağım son yazı olmasıdır.
Shakespeare’in ‘Bir Yaz Gecesi Rüyası’ oyununun 5. perde 1. Sahnesinde oyunun önemli karakterlerinden Atina Dükü Theseus’un repliği şöyledir; “…Sonsözlerini söyleme ne olur… Yalvarıyorum sana… Çünkü oyununun böyle bir mazerete gereksinimi yok… Asla mazeret bulma…”
Ben de Atina Dük’ü Theseus’un söylemine uyarak herhangi bir mazeret göstermeden yayınlarıma son veriyorum.
Bu nedenle, bugünkü yazı, bilimsel ve sanat yönü bulunan işletme yönetimi alanında akademik ve yönetici bakış açısı ile kuramsal ve uygulamaya dönük açıklama ve yorumlarım yerine; hikmet, muhabbet, belki de gereksiz düşünce ve görüşlerin iletildiği, daldan dala laf dolu, hava cıva bir içeriğe sahip olacak.
Uyarması benden…
Takdir meslektaşlarımın…
………………………………..
Bilgi, Hikmet, Muhabbet…
Türkçede bazen birbirlerinin yerine kullanılan ‘Bilgi’ ile ‘Hikmet’ farklı bir anlamlara sahiptir.
Bilgi’nin anlamlarından biri ‘doğru olan ve doğruluğu belgelenmiş inanç’ olarak ifade edilebilir. Akademik ortamlarda ‘bilimsel’ dediğimiz bilgiler bu anlamı taşıyan bilgilerdir. Tanım icabı ‘Bilgi’ doğru olmak zorundadır ve tüm iddia ve söylemler için referans, kaynak göstererek mutlaka belgelendirilmiş olmalıdır.
‘Hikmet’ sahibi olandan ise doğru ile yanlışı birbirinden ayırabilmesi ile ilgili söylemlerinde, bahane, gerekçe kaynak, referans belirtmesine gerek duyulmaz.
Bu konuda, belki, halk arasında çok kullanılan ‘Hikmetinden sual olunmaz’ sözü, şüpheci ve sorgulayıcı genç zihinleri pranga altına almak için söylenen bir söz olarak da düşünülebilir.
Çünkü, bilim insanları böyle bir yargıyı kabul etmez. Soruyu, ‘…Gayet de şüphe etmek gerekir… Sual olunur… Gerekirse red de olunur…’ yönünde cevaplar.
İngilizcede ‘Wisdom’ sözcüğü ile ifade edilen ‘Hikmet’ tasavvufta genellikle ‘ilâhî sırların ve gerçeklerin bilgisi, varlıkların var oluş amaçlarının kavranması, sebeplerle bunların sonuçları arasındaki ilişkilerde ilâhî iradenin rolünün keşfedilmesi’ anlamında kullanılır.
Aslında maneviyata girilmeyip olay ve olguları yaşamsal ortam ve süre ile kısıtlayıp biraz daha ontolojik olarak ele alıp düşündüğümüzde ‘Hikmet’ sözcüğünün, kabul edilmiş bilgi niteliğinde kaynaklardan edinilen birikime dayanarak, benzer ama ayırt edici farklılıklara sahip olaylarda hüküm verebilecek bir yetkinliği tanımladığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Doğal olarak gün gördükçe, yaşadıkça, deneyim kazandıkça, ve yaş ilerledikçe ‘Hikmet’ gelişebiliyor.
Konuyu gerçek temelli bilinen bir söyleşi ile devam ettireyim.
Biyolojinin hayvanları inceleyen bir alt dalı olan zoolojide yapılan araştırmalar, geyiklerin ormanda yaşamsal bir tehlike fark ettiklerinde kendilerini koruma amaçlı güdüleri yanında yaşlılarını da korumaya çalıştıklarını, hatta onları koruma eylemine öncelik verdiklerini belirtiyor.
Çünkü sürü vakti gelip göçe başladığında yaşlılarının deneyimleri ve içgüdülerinden yararlanıyor…Nereye gideceklerini, yaşlı geyiklerin hepsinin birden sözleşmişçesine, gözlerini aynı yöne dikip, uzunca süre o yöne bakması sonucunda belirliyor.
Başka bir söylemle, nerede verimli otlak ve yaşam alanı olduğu yaşlı geyiklerin yaşam sürecinde birikmiş bilgi dağarcığı, deneyimi sonucu oluşan ‘hikmetleri’ ile belirleniyor.
Ama yaşlı geyiklerin bir araya gelerek, hep birlikte dudaklarını kıpırdatarak uzun süre aynı yöne bakmalarını, ‘geyikler gereksiz bir muhabbet içinde zamanlarını boşa geçiriyorlar’ diye esprili bir şekilde açıklayanlar da olabiliyor.
Toplumumuzda ‘geyik muhabbeti’ olarak adlandırılan kavram, bu düşünceden kaynaklanarak, işe yaramayan gereksiz bir zaman kaybını işaret eden bir söylem olarak kullanılıyor.
Aşağıda işletme yönetimi alanında çalışan meslektaşlarıma, bütünleştirici amaçlı bazı görüş ve düşüncelerimi kısaca aktarmaya çalıştığım bir yazı kaleme aldım.
Referans ve kaynak gösteremeyeceğim, tamamen görüşlerimden temel alan yazılanları ister deneyimli bir meslektaşın sual edilemeyecek(!) ‘hikmeti’ olarak; isterseniz yaşı geçkin bir meslektaşın ‘geyik muhabbeti’ olarak kabul ediniz…
………………………………………
İşletme yönetimi alanında sürekli tartışılan, ama bugüne kadar üzerinde tam bir genel kabul bulunmayan konu “…İşletme yönetimi bir bilim midir, yoksa sanat mıdır?..” sorusudur.
İşletme Yönetimi; Bilim Odaklı Bakış
Belirli prosedürlere göre bir olayın/olgunun nedenini anlamak ve neden- sonuç ilişkilerini açıklamak, buradan genel çıkarımlar yapabilmek bilimsel uğraşının temel amacıdır.
İşletme yönetiminin bir bilim olduğunu kabul eden ve bu konuda çeşitli araştırmalar yapanların sayısı oldukça yüksektir. Akademik ve iş çevrelerinde liderliğin bilimsel yönüne ağırlık vererek özellikler, davranışlar, durumlar ve tarzlar itibarı ile çeşitli çalışmalar yapılmaktadır.
Tüm bu gelişmelere rağmen, işletme yönetimi alanında bilgi üretimi güvenilirliği ve geçerliliğinin henüz doğa bilimleri düzeyinde olmadığı, bu nedenle de bilimsel temelli teorik çalışmaların iş dünyası yöneticilerine yarar sağlayamayacağı yönünde kaygılar da bulunmaktadır.
Bu gelişmeler günümüzde değişmeden devam etmektedir ve çalışmalarda herhangi bir bütünleşme henüz gerçekleşmemiştir.
Ancak teori ve teorik çalışmaların dünyamızda olguların arka planlarını ve mekanizmalarını açıklayarak yaşamımızı daha uyumlu olarak sürdürmemize yardımcı olan ‘pratikler’ olduğunu unutmadan çalışmalara hız kesmeden devam edilmesi gerekmektedir.
İşletme ve yönetim alanında bilimsel faaliyetlerde bulunan akademik meslektaşlarımız çalışmalarını genellikle pozitivist yöntemlerle gerçekleştirmektedir.
Epistemoloji itibarı ile aydınlanma ile başlayan modernizmin temel bilimsel yöntemi ‘positivizm’ dir.

Positivism, bilgi üretimini, bireyden bağımsız olarak, hipotez ve önermeler geliştirerek, objektif gözlemlerle veri toplayarak, ve bunları test ederek, gerçekleştirmeyi kabul etmektedir.
Sosyal bilim ve aynı grupta yer alan işletme yönetimi çalışmaları da, toplumsal düzenin ancak doğa düzenine benzemekle gerçekleşeceğini, bu nedenle, doğa bilimlerinin ‘positivist’ yöntemlerinin sosyal alanlarda da uygulanarak evrensel toplumsal yasalara ulaşılabileceğini ileri sürmektedir.
Ancak, 1960’lardan itibaren işletme yönetim ve organizasyon çalışmalarına yepyeni bir entelektüel bakış açısı yansımaya başlamıştır.
Postmodernism, bu rüzgarın etkisinde ortaya çıkmış ve zaman içinde gelişerek işletme yönetimi, yapı ve davranışlarında yeni paradigmalar oluşturmuştur.
Epistemolojik bakış açısı, postmodernizmi ‘bilgi kuramı’ açısından ele alır ve dünyayı, olayları, olguları anlamak için gerekli bilgi üretiminin, modernist yaklaşım ve onun bilgi üretmeyöntemi olan positivist metodolojiyle elde edilmesini kabul etmez, onları sorgular, hatta reddeder.
Çünkü positivist metodoloji sadece görünenleri ele alır, gözlemler sonucunda ölçülenleri ve aralarındaki ilişkileri tümevarım akıl yürütmeye dayalı olarak karşılaştırmalı çalışmalar ve sayısal analizlerleaçıklamaya ve belirlemeye çalışır.Ama tüm bu rasyonellik (akılcılık), özgürlük, nesnel evrensellik, deneycilik olguları bilgi üretimi için yeterli değildir.
Yetersizliği ve başarısızlığı aşmanın yolu da modernist yöntemleridüzelterek değil, bizzat modernizmin kendi dil ve söylemleri ile tanımladığı olguların temel argüman yapı ve ilkelerini bozmak, sökmek, başka bir deyişle yapıbozuma (deconstruction) uğratmakla yapılabilir.
Sembolist-Yorumculyaklaşım,örgütsel gerçeklerin yargısal (sübjektif) kökenli olduğunu ileri sürer. Görüş sahiplerine göre objektif ve fiziki bir gerçek yoktur. Çünkü gerçek onu anlamaya çalışan insanın deneyim, fikir, varsayım ve ifade tarzına bağlıdır. İnsan kendi yarattığı, metaforlar, anlamlar yüklediği ve tanımladığı kavramlarla gerçekleri anlamaya çalışır. Diğer bir deyimle gerçek, birey tarafından kendi yargılarıyla tanımlandığından herkesin farklı gerçekleri bulunur ve bu gerçekler birbirlerini tamamlayabilir, çatışabilir veya bazen birbirlerinin tamamen tersi de olabilir.
Yaşamımızda değişim ve belirsizliklerin çok daha artacağı bir döneme giriyoruz.
İşletme yönetimi alanında da bu değişim ve belirsizliklere ayak uydurabilmek için akademik çalışmalar yapan meslektaşlarımızın pozitivizm yanında farklı epistemolojik yaklaşımlarla olay ve olgulara yaklaşmalarının yarar sağlayacağına inanıyor; iş dünyasını farklı bakış açıları ile ele alıp anlamlandıracak, tanımlayacak ve çıkacak sorunları çözecek yöntemlerle yaşamı kolaylaştıracak, gelişim öncüsü akademik meslektaşlarıma kolaylıklar ve başarılar diliyorum.
İşletme Yönetimi; Sanat Odaklı Bakış
Aralarında akademik çalışmalar yapan bilim adamlarının da katıldığı bazı yazar/düşünürler işletme yönetiminin her zaman ve her yerde geçerliği olan ilkeler, yöntemler ve araçlara sahip bulunmadığını bu nedenle de bilim değil, bir sanat olduğu görüşünü savunmaktadırlar.
Genel olarak ‘Sanat’ kavramı, insan yaratıcılığının, hayal gücü kullanarak estetik değeri bulunan soyut ve somut ürünler/faaliyetler oluşturmasını ifade etmektedir. Sanat, bir anlamda, sanatçının olay ve düşüncelerinin duyuş, sezgi, hayal gücü ve yaratıcılığının imgelerle özgürce dışa yansıtıldığı bireysel bir ifadedir.
İşletme yönetimi ile ilişkili olarak kabul edilen ‘Sanat’ sözcüğü ise, yukarıdaki paragrafta ifade edilenden ziyade genellikle, birikmiş bilginin yaratıcı bir biçimde uygulamaya aktarılma becerisini/maharetini işaret eden ‘Zanaat’ anlamındadır.
Nitekim çoğu meslek uygulamasında benimsenerek kullanılan Doktorluk Sanatı, Mühendislik Sanatı, Terzilik Sanatı- bunların yanına Yönetim Sanatını da katabiliriz- gibi ifadeler, maharet ve ustalığa gönderme yapan bir anlamı işaret etmektedir.
İşletme ve yönetim alanında uzmanı oldukları sanatsal becerileri (zanaatleri) ile uygulamalı çalışmalar gerçekleştiren meslektaşlarımıza destek için başvuran işletmelerin genellikle iki nedeni bulunmaktadır; (a) Yol Çizme; İşletmenin yaşamını sürdürebilmesi, gelecekteki değerini arttırabilmesi için nereye taşınması, nerede konumlandırılması gerekir?.. (b) Sorun Çözme; İşletmede sorun var. Bu sorundan nasıl kurtulunur?.. Neler yapılması gerekir?..
Yol çizme süreci fırsat(Porter) ve kaynak(Hamel ve Prahalad) yaklaşımları ve mevcut durum analizi ile başlar. Buradan hareketle kaynaklara sahip olan kar amaçlı kurumlarda ortalamanın üzerinde getiri ve rekabet üstünlüğü sağlayacak sektörel çalışmalarla fırsatlar aranır.
Ortalamanın üzerinde getiri sağlayacak fırsatları bulunan ama yeterli kaynaklara sahip olmayan kar amaçlı kurumlarda ise finansal, beşeri ve bilgi/teknoloji kaynaklarının işletmeye kazandırılması için çalışmalar yapılır.
İşlerin ‘teşhis/tanı’ süreci olan mevcut durum analizi çalışmalarında bilimsel referanslardan temel alan çalışmaların yapılması önem kazanmaktadır.
Sorun çözme süreci ise açık analizi ile ve sorunların tanımlaması ile başlar, mevcut durum belirlemesi ile başlar. Bu aşama çeşitli analiz yöntemleri ile sorunların teşhis/tanısının konduğu aşamadır.
Sorun tanımlanması ve çözüm önerileri sürecinde kişisel kararlar yanında; Toplu Karar Verme Tekniği, Beyin Fırtınası, Gordon Tekniği, Delphi Tekniği, Nominal Grup Tekniği gibi yöntemler, katılımcıların bilgi, deneyim birikimleri nedeni ile son derecede etkili ve başarılı sonuçlar vermektedir.
Gerek yaratıcı ve vizyoner beceri gerektiren ‘yol çizme’, gerekse işlemci beceri gerektiren performans odaklı ‘sorun çözme’ aşamalarında meslektaşlarımız alanda yararları kabul edilmiş bilimsel yöntemleri temel alarak belirlemek ve değerlendirmek zorundadır.
Her iki çalışma faaliyetinde de olmazsa olmaz değerlendirme alanından biri çalışmaların biyokimya aşamasıdiye adlandırdığımız ‘Finansal Analizler’; diğeri de radyolojik aşaması diye adlandırdığımız kapsamlı ‘SWOT/FÜTZ, Senaryo, Performans ve diğer gerekli analizlerdir’.
İşletme ve yönetim alanında iş yaşamındaki uygulamalı çalışmalara odaklı faaliyetler gerçekleştirerek ekonomik ve sosyal yaşamı kolaylaştıracak, alanımızın vazgeçilmez temel direkleri iş adamı ve uygulayıcı yönetici meslektaşlarımıza da kolaylıklar ve başarılar diliyorum.
…………………….
Kısaca, işletme yönetimi hem bilimsel, hem sanat yönü bulunan bir alandır.
Alandaki bilimsel bilgi birikimi ve bu birikimi bilimsel yöntemlerle daha da arttırmak için yapılan çalışmalar işin bilimsel yönü…
…Birikmiş bilginin yaratıcı bir şekilde kullanılarak durum ve koşullara uygun bir şekilde maharetle, ustalıkla, beceri ile sorunları başarılı bir şekilde çözmek de işin sanat/zanaat yönü ile ilişkilidir.
Gerek akademik çevrelerde,gerekse iş dünyasında, yönetimin hem bilim hem de sanat yönünü durum ve koşullara uygun olarak dengeli bir şekilde geliştiren ve kullanan etkili yönetici ve liderlerin başarı şanslarının yüksek olacağı fikri genel kabul görmektedir.
Bu konuda beğendiğim bir söylemle öz tanımlama yapmak gerekirse…
…İşletme yönetimi, temelini bilimden alan bir sanattır…
…………………………………
İşletme Yönetimi; Ahlak ve Etik Odaklı Bakış
İşletme ve yönetim alanında gerek akademik gerekse iş yaşamının her düzeyindeki uygulayıcı yönetici ve liderler karar ve davranışlarını hangi ahlâki ve etik kurallara, kimlerin değer yargılarına dayandırarak uygulayacaklar; Doğru’yu nasıl bulacaklar, yanlış’tan nasıl kaçınacaklardır?..
Yukarıdaki sorulara cevap verebilmek kolay değildir. Çünkü burada karşımıza çıkan en temel sorun, etik ve ahlaki yargıların doğrulanıp doğrulanamayacağı hususudur.
Bilim’de kabul edilmiş belgelere dayalı ‘verification-doğrulama’ olarak geçen gereklilik, ahlak felsefesinde ‘justification-gerekçeleme/gerekçe gösterme’ olarak yer alır.
Başka bir deyişle ahlak’ta görüşün savunulması gerekçelerle olur, ama bu gerekçelerin bilim tarafından kabul edilen yöntem ve belgelere dayanması beklenmez.

‘…İyi ya da doğru nedir?.. Ne yapmalı, nasıl yaşamalıyız?..’ gibi sorunlarla uğraşan bir düşünce dalı olan etik ve ahlak, temellerini değişik görüş ve düşüncelerden alabilmektedir.
İnsan kendi etik ve ahlak yasasını koyabildiği gibi (özerk, otonom etik); yasa başka değerlerden de gelebilmektedir (heteronom etik).
Formel etikte ahlak eylemlerinde uyulması gerekli genel biçimsel bir ilke ve kural vardır.
Düşünüş etiği ahlak eylemini o eylemin arkasındaki düşünüşe göre değerlendirir.
Ahlak eylemini arkasındaki düşünüş ne olursa olsun sonucuna başarısına göre değerlendiren etiğe başarı etiği denilmektedir.
Ayrıca apriori etik, deneysel etik, betimleyici ve kuralcı etik, bireysel etik, toplumsal etik gibi kavramlar da etik çalışmaları içinde yer almaktadır.
Burada gerek yönetim, gerekse liderlik/yöneticilik literatürü ve tanımlamalarında yer almayan bir kavramı vurgulamak isterim.
‘Fazilet’ olarak da adlandırılan ‘Erdem’, bireylerde karakter özellikleri itibarı ile içinde bulunulan zaman ve toplumsal kültür değerlerince tanımlanmış olumlu ‘fazlalık, üstünlükler’ anlamına gelmektedir.
Erdem kavramı, ahlakın övdüğü ve ahlaklı olmanın gerektirdiği doğruluk, yardımseverlik, yiğitlik, bilgelik, alçakgönüllülük, iyi yüreklilik, dengelilik gibi nitelikleri; insanın ahlaksal olarak iyiye yönelmesini ve ruhsal yetkinliğini göstermekte, tanımlamaktadır.
Başka bir deyişle ‘erdemlilik’ bireyin düşünce, eylem bütünlüğü ve dinginliğe ulaşmış zihinsel durumu ile ortaya çıkmaktadır.
Bunun için de ‘erdemlilik’ dışsal olaylara kayıtsız kalarak ve onlardan etkilenmemeyi benimseyerek insanın kendine hakimiyeti ve bağımsızlığını, yetkinliğini ve mutluluğunu amaçlayan öğretilerden oluşmakta; mantıkçı yaklaşımı ile aklı, erdem öğretisi ile ahlakı ön plana çıkararak bireyin olaylar karşısında tutum, düşünce, davranış, ve ilişkilerine doğrudan veya dolaylı bir şekilde yansımaktadır.
Erdemin gücü ile hareket edenler etik ve ahlaki duruşlarını hiçbir zaman bozmayan, konumlarını hiçbir zaman değiştirmeyen; bu nitelikleri ile de -Konfiçyüs’ün sıfatlandırması ile- diğer yıldızların saygısını kazanan ışığı hiçbir zaman tükenmeyen ‘Kutupyıldızına’ benzerler.
Tüm akademik ve uygulayıcı yönetici meslektaşlarıma ‘Kutupyıldızı’ nitelikleri ile kariyerlerinde doğru gidip, amaçlarına ulaşmalarını diliyorum.
………………………………..
Yukarıda ilgili paragrafta belirttiğim bir konuyu tekrarlamak isterim.
Referans ve kaynak gösteremeyeceğim yukarıdaki görüşlerimi ister deneyimli bir meslektaşın sual edilemeyecek(!) ‘hikmeti’ olarak; isterseniz yaşı geçkin bir ağabeyin ‘geyik muhabbeti’ olarak kabul ediniz…
Gerek bilim bakış açılı gelişim öncüsü/yönlendirici akademisyen; gerekse sanat(zanaat) ağırlıklı alanın temel direkleri uygulamacı meslektaşlarıma tüm yaşamları ve çalışmalarında…
Rastgele…
Sevgi ve bilginin ışığında…
Doğru gidip…Sağlıkla kalın…Esen kalın…
NOT : Aşağıdaki videoda ‘Only Murders in the Building’ müzikalinin orjinal soundtrackinde yer alan şarkı bulunmaktadır. Orijinal metinde yer alan bazı sözcükler WEB sitesi okurlarına yönelik olarak, site yazarı tarafından serbest çeviri yapılarak değiştirilmiş/düzenlenmiştir. Özgün versiyonunda Meryl Streep tarafından seslendirilen eser, Chat GPT-AI vasıtası ile Frank Sinatra sesi ile yeniden üretilmiştir.