Çağdaş liderlik teorileri genellikle lider-merkezli çalışmalar içermektedir. Bir toplumu, kurumu ve paydaşları arzulanan sonuçlara doğru yönlendirecek ve olumlu etkileme süreçleri ile yöneterek beklenen amaçları gerçekleştirecek kişi olan lider, herkes tarafından olumlu çağrışımlar içeren, arzulanan bir rol’dür. Bu nedenle lider olmak, lider olarak kabul edilmek, lider özelliklerine sahip bulunmak toplumlarda arzulanan ve benimsenen bir olgudur.
Aynı durum takipçilik ve takipçiler için söz konusu değildir. Bu kavram toplumda genellikle olumsuz bir çağrışıma neden olmakta, bu sıfatla çağrılma benimsenmemekte ve arzulanmamaktadır. Toplumda genel kanı takipçilerin, her söyleneni kolayca kabullenen, baskı altında bulunan, sorumluluk duygusu yüksek olmayan, kendiliğinden bir başarı elde edebilmesi mümkün bulunmayan, pasif ve zayıf bireysel özellikli kişiler olduğu yönündedir.
Bu görüşlerin ışığı altında herkesin lider olmayı düşündüğü ve arzuladığı bir ortamda “takipçi” olarak sıfatlandırılmak hiç de hoş olmasa gerek; ama bir gerçeği de göz ardı etmemeliyiz. Liderliğin oluşmasında takipçiler vazgeçilmez bir unsurdur. Takipçilerin bulunmadığı bir ortamda liderlikten söz edilebilmesi ise hiç mümkün değildir. Bir insan etkileyeceği ve yönlendireceği başkalarının olmadığı bir yerde kendini nasıl lider olarak tanımlayabilir?.. Aynı şey takipçiler için de söz konusudur. Ortada bir liderlik yoksa takipçiler de yoktur. Bu iki kavram birbirinin tamamlayıcısı olan vazgeçilmez kavramlardır. Ne liderlik takipçisiz söz konusu olabilir; ne de lideri bulunmayan takipçilerden bahsedebiliriz.
Ama yukarıda belirttiğimiz gibi, birbirinin tamamlayıcısı olan bu iki kavram ile sıfatlandırılma tercihi çok farklıdır. Liderlik tüm ortamlarda (politik, ekonomik, sosyokültürel) benimsenen, tercih edilen bir rol olmasına rağmen, takipçiliğin liderlik çalışmalarında her vesile ile yer alan, ama hiç benimsenmeyen, bu bağlamda da itilmiş ve kakılmış bir kavram olduğu söylenebilir.
Takipçilerin bulunmadığı ve başarılı performanslar sergilemediği ortamlarda beklenen toplumsal ve kurumsal sonuçlar alınamayacağı bir gerçek iken, acaba bu kavram gerçekten itilmiş bir kavram olmayı hak ediyor mu?..
Ayrıca şu hususu da açıklamak gerekir; Liderler de kurumsal, toplumsal hiyerarşi içinde bağlı bulundukları üst liderlerin takipçileri değil midir? Zaman içinde hiyerarşik piramitte yetkinlikleri ile bir üst makama yükselen kişiler, yine kendilerinden daha üst makamda bulunanların takipçisi konumunda bulunmayacaklar mıdır?.. Hatta daha da ileri gidip takipçiliğin, aslında liderlik rolü için bir staj/deneyim kazanma konumu olduğu söylenemez mi?..
Klasik ve çağdaş uzmanlar lider’lerin takipçilik yapmadan başarılı bir liderlik performansı gerçekleştiremeyeceği; kişinin takipçiliği döneminde edindiği beceriler ve deneyim birikimlerinden yararlanarak etkili liderlik yapabileceği şekliyle açıklamalar yapmalarına rağmen, yine alan uzmanlarından bazıları, güçlü liderlerin altındaki bağımlı ve pasif davranış sahibi takipçileri “koyun takipçiler” grubu altında hakketmeyecekleri bir sıfatla sınıflandırabilmektedir.
Şimdi gelin; “… ben başarılı bir takipçiyim…” veya, “…çocuğumun büyüyünce iyi bir takipçi olmasını diliyorum…” deyin bakalım.
Yok, yok… biz bu kavramlardan alışılmış bir şekilde söz edelim. Toplumsal ve kurumsal hiyerarşide yer alan bir üst’e rapor etmesine rağmen kendine bağlı ast’larına emir veren herkes liderdir!.. Toplum katmanları da her kademede görev yapan liderlerden oluşmuştur!.. Takipçiler… onlar bir yerlerdedir; ama nerededir, kimlerden oluşmuştur… bilinir de, söylenmez!..
Konuyu kısa bir fıkrayı hatırlatarak sonlandıralım.
Ondokuzuncu yüzyıl Amerikasında Kızılderili savaşları döneminde, federal hükümetin düzenli ordusuna teslim olan bitkin ve yaralı, genç kızılderiliye sormuşlar:
- – Sence muharebeyi neden kaybettiniz?..
Yorgun savaşçı hüzünlü bakışlarını sorguculardan kaçırarak, bozuk İngilizcesi ile cevap vermiş:
- – Şef çok.. Kızılderili yok..
Liderlik yolunda herkese başarılar…
Hocam, cok guzel bir yazi. Ote yandan, yeni nesilde, is gucunun globallesmesi ve modernlesmesiyle, lider ve takipci arasindaki farklar da yavas yavas yok oluyor ve aradaki cizgi saydamlasiyor gibi.
Ozellikle yeni nesilde hakim olan, “onemli olan yasamdan zevk almak, hayata bir kere geliyoruz” yaklasimi, liderlik potansiyeli cok yuksek genclerin bile artik liderlik sorumluluklarina sicak bakmamasini beraberinde getiriyor. Lider odakli yaklasimlar da yavas yavas degisecek gibi duruyor..
Yüreklendirici mesajınız ve yorumunuz için teşekkür ederim….Bilgiye erişim hızı yüksek, özgür, esnek ve yaşam kalitesini arttıran ortamlarda çalışmayı tercih eden yeni nesiller, daha yatay hiyerarşide iş yaşamlarını sürdürmek istiyorlar. Lider odaklı yaklaşımlar yanında farklı yönetim tarzlarının etkilerini arttırması sürpriz olmayacak…